Soobin gideli 1 hafta olmuştu ve daha tatilin 1. haftasında sıkıntıdan patlıyordum. Bir önceki akşam annem ve babamın kendi aralarında tatile çıkacaklarını öğrendim, en azından ev bana kalacaktı. Onlar gelene kadar yapacağım çılgınlıkları düşünmeden edemiyordum. Anlayacağınız hayatım bir anlığına güzelleşmişti.
Sonraki gün annemleri yolcu ettim ve zıplayarak eve geçtim. Rahat bir nefes verdim ve gidip kendime yüksek kalorili bir tatlı yaptım. Ve evet, tatlının hepsini kendim yedim. Böyle küçük şeylerin beni bulutların üzerine çıkacak kadar mutlu etmesi bazen boş hissettiriyordu ama kime neydi ki, zaten benden başka kimse bilmiyordu.
Öğleden sonra evdeki sessizlikten sıkıldım ve Soobin'i aradım fakat açmadı. Sıkıntıdan kendimi dışarıya atmaya karar verdim ve öylesine denize doğru yürümeye başladım. Kasabamızın denizin dibinde olmasını çok seviyordum çünkü denizi seviyordum. Özellikle nadir kullanılan yollardan geçerken daha da heyecanlanıyordum denizi görebilmek için. Daha az insan görüyordum, daha sessizdi.
Deniz kenarına vardığımda kolumun altındaki kilimi sıcak kumların üstüne serdim ve oturdum. Arkam kasabaya dönük bir şekilde denizi izlemeye başladım. Güneş batıyordu yavaşça.
İzlemeye dalmışken birinin yanıma oturduğunu fark ettim. Yeonjun. Ne işi vardı burada? Ne güzel bir daha görmeyeceğim diye sevinmiştim. Ona doğru döndüm ve sorar gibi baktım. Gülümsüyordu. Güneşin son ışıkları yüzüne vuruyordu ve bana bakarak gülümsüyordu, gözlerinin kayboluşu çok tatlı gelmişti. İstemeden gülümsedim ve konuştu:
"Denizi seviyorsun galiba?"
"Hmm, seviyorum."
Sonra derin bir sessizlik oldu, sadece dalga sesleri geliyordu. Bir anlığına sadece burada Yeonjun ile oturmak garip geldi. Eline bir taş aldı ve umutsuzca denize attı.
"Benim hakkımda ne düşünüyorsun Beomgyu?"
"Eniştesin." dediğimde kıkırdamasını duydum. Ona bakıp güldüm ve tekrar konuştu.
"Ciddi ol."
"Neden olayım ki?"
"Bilmiyorum, hayatımda sadece bir an ciddi olmak istedim. Olamaz mı?"
Olamaz tabii ki. Bulunduğum ortam bilmediğim bir şekilde daha garip ve saçma hissettirmeye başlamıştı. Bir an önce gitmek istiyordum, kilimi burada bırakabilirim ama sadece gideyim.
Suratına baktığımda cidden iyi olmadığını gördüm, belki de bir anlığına ben de ciddi olmak istemeliydim.
"Peki, sen kazandın." diyip ona döndüm. Denizi seyrediyordu. Diyeceğim şeylerin pek de umrunda olmayacağını biliyordum. Egolu tavırlarıyla müstakbel kankam Soobin'i tavlamış olan Choi Yeonjun, tabii ki de dediklerimi umursamayacaktı.
"İlk başta var olduğuna inanmadım." dedikten sonra gülmeyle karışık bir şekilde sorar bakışlarıyla bana döndü: "Nasıl yani?""Yani şöyle, Soobin'in gerçekten bir sevgilisi olduğunda ilk başta inanmamıştım."
"Neden?"
"Yani bilmem. Öyle bir bahsediyordu ki senden..ne bileyim? Gerçek gelmedi."
"Yoksa yüzüm gerçek olamayacak kadar yakışıklı mı?" diyip sinsice gülümsedi.
"Hayır, alaksı yok." dediğimde ise gözlerini sonuna kadar açıp hayret edercesine baktı. Güldüm ve omzuna vurdum.
Omzuna vurdum.
Hayır, çakma eniştemle bu kadar samimi olmamalıydım çünkü, çakmaydı. Biraz daha dayanamayacağımı hissedip ayağa kalktım ve gitmem gerektiğini söyledim.
Daha sonra ise kilimi almadan ve arkamı dönmeden hızlıca gittim. Huzur olan yerde de huzur yoktu anlaşılan.
Eve vardığımda birkaç bir şey atıştırdım ve kahvemi alıp terasa çıktım. Bugün olanları düşündüm bir süre. Sahi, Yeonjun'a ne olmuştu merak ediyordum. Keşke gitmeden önce bir sorun olup olmadığını sorsaydım diye düşünürken bir arama geldiğini fark edip telefonumu aldım. Soobin'di. En azından kaliteli bir sohbet gerçekleştirecektim uzun bir aradan sonra.
Yaptıklarını anlatmasını dinledikten sonra direkt konuya girdim. Bilmesi gerekiyordu diye düşündüm.
"Bugün deniz kenarına gittim ve otururken birden Yeonjun geldi."
"Cidden mi? Neden gitmiş?"
"Bilmiyorum, hiçbir fikrim yok."
"Konuştunuz mu?"
"Evet, biraz konuştuk ama garipti."
"Nasıl garipti?"
"Üzgün gibiydi, bilmiyorum garipti. Garip şeyler sordu."
"Ne gibi?"
"Kendimi karakolda sorguya çekiliyormuş gibi hissediyorum Soobin, aşkım 2 saniye soru sormadan durursan ben sana zaten anlatacağım."
"Ya tamam be. Sevgilime bir şey olmuş diyorsun herhalde telaşlanacağım."
"Tamam canım telaşlanmana bir şey demiyoruz ama-"
"Beomgyu anlat artık!"
"İşte şey sordu: 'Benim hakkımda ne düşünüyorsun Beomgyu?' dedi ve ben de kaldım mal gibi enişte dedim."
"Başka ne dedin?"
Bu soru nedense birden tırsmama sebep oldu, sanki biraz daha anlatırsam benden şüphe duyacakmış gibi hissediyordum. Bu yüzden şöyle cevap verdim: "Hiçbir şey."
Bir süre daha konuştuktan sonra ise kapattık telefonu, biraz da sevgilisiyle konuşmasına izin verdim. Tüm gün neredeyse hiçbir şey yapmamanın da bir yorgunluğu olduğundan uyumaya karar verdim ve odama çıktım.
Gözlerimi kapattığımda aklıma Soobin'e Yeonjun'la ilgili yalan söylediğim geldi. Gözlerim tekrardan aceleyle açıldı. Neden böyle yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu diyemem çünkü sadece yanlış anlaşılmak istemiyordum. Düşünmesi bile utanç vericiydi bu yüzden bir an önce unutmaya karar verdim. Bir süre sonra da uyudum.
Sonraki gün de denize gitme planlarım vardı fakat hepsini kafamda sildim. Sadece evde oturacaktım ve günün bitmesini bekleyecektim.
Gerçekten de öyle olmuştu. Tüm gün evde boş boş bir şeyler yapıyordum ve bu gerçekten ruhsal sağlığım için hiç iyi değildi.
Fakat sonraki gün tekrar gittim deniz kenarına. Yalnızca hava almaya. Kendimi böyle şartlandırmam bile yanlıştı aslında. Yeonjun için gitmediğimi belli etmeye çalışmam yanlıştı çünkü zaten onun için gitmiyordum. Sanırım artık olayları daha az umursamalıydım yoksa bu kafayı yememin başlıca sebeplerinde birisi haline gelecekti.
Bu sefer gittiğimde Yeonjun oraya çoktan kurulmuştu, hem de benim kilimimin üzerine. Yanına gittim ve oturdum, bana baktığını hissettim fakat ona bakmadım.
"Demek geldin."
"Hm." diyerek kısaca onayladım. Konuşmak istemediğimi bir şekilde belli etmeliydim ama ne yazık ki bunda çok kötüydüm.
Kafamı ona çevirdim, göz göze geldik. Bir süre gözlerine baktım, kırmızılardı yani ağlamıştı. Kaşlarımı hafif çattım ve önüne döndü. Sormadan edemedim.
"Ağlamışsın, neyin var?"
"Sorun yok."
Ve tekrardan büyük bir sessizlik oldu. Artık gerçekten ne olduğunu merak etmeye başlamıştım. Hareketleri gittikçe gizemleşiyordu. İyiye işaret değildi.
"Bana anlatmak istersen seni dinlerim." dedim fakat bir şey söylemedi. Bir süre daha sessizce geçti dakikalar. Aynı gariplik hala üstümdeydi ve belki de cevap verir diye bekliyordum. Dalgalar yavaşladı ve hafif gelen esinti biraz daha azaldı. Bekledim öylece.
"Anlatsam kimseye söylemezsin, değil mi?" diyip döndü bana, ben de ona baktım ve ağzımın fermuarını çekip kilidin anahtarını denize atar gibi yaptım. Gülümsedi ve denize geri döndü, o dönünce ben de döndüm.
"Soobin'e bile söyleme Beomgyu."