Sonunda bir hafta su gibi akıp gitmişti ve şimdi Soobin'in kapısının önünde kapıyı açmasını bekliyordum.
Açıldığında uzun zamandır görmediğim sarışın dostuma buruk bir gülümseme gönderdim ve bana büyük bir çığlıkla sarıldı. Gerçekten dünyanın en gerici ve en intihar etme isteği uyandıran anlarından birisiydi. Hal-hatırlar sorulduktan sonra da içeri geçtik. Hala kendimi bir çuval bok gibi hissediyordum.
"Otur otur, sana anlatacaklarım var!"
Oturup onu dinlemeye başladığımı belli ettim ve o da yanıma oturup anlatmaya başladı.
"Mükemmel yakışıklı biriyle tanıştım."
Hayır. Buna sevinmeyeceğim. Sanırım 1-0 öndeydim, en azından tek hatalı biz değildik.
Gerçekten de yeni tanıştığı oğlan hakkında bir sürü şey anlatıyordu. Neler yaptıklarını, tüm vakitlerini nasıl beraber geçirdiklerini...Gerçekten bunları dinledikçe yüzümdeki gülümseme daha çok büyüyordu. Hiç demedim zaten peki ya Yeonjun diye!
"Bugün Yeonjun'la buluşacağız, onu o kadar özledim ki...Kocaman kocaman öpeceğim." dediğinde süründüğümü hissettim. Gerçekten hayatım boyunca böyle mi yaşayacaktım? Onun bana ait olmamasına rağmen onu kıskanma duygusuyla mı? Sakin olmalıydım çünkü böyle şeyleri şimdiden bu kadar takmak akıl sağlığım için hiç iyi değildi.
Bir süre vakit geçirdik, özlemimizi üstümüzden attık. Daha sonra Yeonjun ile olacak olan buluşması için kıyafet seçtik ve ben eve döndüm. Uzun bir yol tercih etmiştim çünkü hava almaya fazlasıyla ihtiyacım vardı.
Yolun kenarında deniz vardı. Geçerken bir yandan da denizi izliyordum. Yolun ortasında olduğumu fark etmemişim bile, sadece Yeonjun'u düşünüyordum. Başka birisinin yanında olmasını sorguluyordum.
Sonra bir anda sağır edici bir korna sesi geldi ve kolumdan çekildiğimi hissettim. Az kalsın araba çarpacağını anladıktan sonra beni çeken kişinin Yeonjun olduğunu görünce gülümsedim. O ise bana korkmuş gözlerle bakıyordu, en azından beni unutmadığı için mutluydum.
"Dikkat et. Ya burada olmasaydım?"
"Neyse ki buradasın." dedim ve tam sarılacakken kendimi tuttum. Tehlikeliydi.
Hem de fazlasıyla.
"Soobin'e mi gidiyorsun?" dedim burukça. Kafasını salladı ve göz kırptı. "Akşam arayacağım." dedi ve arkasına bakmadan gitti.
Öylece arkasından baktım, sonra ben de önüme döndüm ve yoluma devam ettim.
Eve vardığımda odama geçtim ve kendimi yatağıma attım. Yatağım penceremin hemen yanındaydı, bu sayede ağaçları seyredebiliyordum. Ve o gün akşama kadar öylece ağaçları izledim, o arayana kadar. Hava serinlemeye başlamıştı ve sonradan esen hafif rüzgar eşlik ediyordu. Aradan kaç saat geçtiğini hatırlamıyordum artık ve gidip kendime bir kahve hazırladım. En azından kendime kahve yapabilecek kadar kendimi seviyordum hala depresyona girmiş sayılmazdım.
Kahvemi yatağımın yanındaki komodine koydum ve yatağıma tekrardan oturdum. Elime rastgele bir kitap alıp okumaya karar vermiştim, en azından bu dikkatimi dağıtırdı. Kahvemin acı kokusu odamda yer edinmişti ve bir yandan da yüzümü gülümseten bir koku daha eklenmişti: toprak kokusu. Yağmurun çiselediğini fark ettim ve toprak kokusunu içime derince çektim. Nefesim titriyordu, kahve ise boğazımdan geçmiyordu. Yeonjun beni neden aramıyordu?
Meraktan çatlamamak için Soobin'e yazmayı akıl ettim, en azından yanında olup olmadığını bilsem yeterdi. Üzüleceksem bildiğim bir şeye üzülmeliydim bilmediğim bir şeye değil.
Fakat Soobin de bakmayınca hala beraber oldukları düşüncesi kellemi bir baltayla acımasızca kesti.