•XIII

854 41 5
                                    

Favorite crime-Olivia Rodrigo

İnsanoğlu, Âdem'in yaratılışından beri bir seçim aşamasında. İlk seçimi yapan Havva, yasaklı meyveyi yiyerek Tanrı'nın ona sunduğu bu seçimi yanlışa kullandı. Kabil ise kardeşini öldürerek tarihteki ilk cinayeti işlemiş oldu. Seçim şansının kime verildiği önem arz etmiyordu, çünkü asıl önemli olan bu şansı ne şekilde kullandığındı. Peki ben? Ben, bana verilen bu seçim şansını nasıl değerlendirecektim?

Hayır, bu zamana kadar yaptığım bir seçim değildi! Aslında, bu zamana kadar düşündüğümde hiçbir şey yapmamıştım. Ben sadece susmuştum. Sessizliği kendime duvar bilip sadece Altay'ın karşısına koymuştum. Ve o bunu her yıkışında, ben alıp önüne başka bir duvar örmüştüm. Üstelik bunu bu kadar geç anlamam sadece Altay'ı değil beni de etkilemişti.

Gönderdiği mesaja öylece bakarken şarkı kaç kez kendini tekrar etti sayamamıştım. Zaten çok geçmeden ağlamanın verdiği ağırlıkla uyuyakalmıştım. Sabah ise kimseye görünmeden usulca hazırlanıp okul için evden çıkmıştım. Bugün staj yerine dersim vardı, çünkü haftaya staj alanım değişiyordu ve benim yarın sınavım vardı. O yüzden tüm günü kütüphanede geçirecektim. Saat dokuz dersine yarım saat kala sınıfa girdiğimde önce elimdeki kantinden aldığım kahveyi bıraktım. Elimde ki diğer eşyaları da masanın üzerine koyarken Aysun geldi yanıma.

"Yarın sınav var, hazır mısın?" dedi oflayarak. Sıraya oturabildiğimde sonunda yönümü ona çevirdim ve baygın bakışlar altında 'Sence hazır gibi miyim?' dercesine baktım. Daha sonra soğumaya yüz tutmuş kahvemden bir yudum aldım ve telefonla ilgilenmeye başladım. Biliyordum soracaktı, o benim tek arkadaşımdı çünkü. Galiba...

"Neyin var? İyi gözükmüyorsun?" Kaşlarını çatmış üzgün bakışlarla muhtemelen morarmış gözaltlarıma bakarken ben onu, "Gece uyuyamadım." diye geçirmiştim. Bir süre daha gözlerini üzerimde gezindirdi ancak daha fazla irdelemeden önüne döndü. Gözlerimi kapattım ve titrek bir nefes verdim. Tabii ki geçiştirecektim. Bu hep böyle olmuştu. O sorardı, ben ya geçiştirirdim ya da sessiz kalırdım. Bu tepkisizliğime dayanamayarak bir kez daha sormaya yeltenmezdi. Kendi kalabalığımın içinde yalnızlaşıyordum git gide...

Elime aldığım telefondan tekrar dün geceki attığı mesaja tıkladım. İsminin altında görünen çevrimiçi yazısına takıldı bakışlarım. Kaşlarım çatıldı merakla; sanki hakları varmış gibi. Yine de içimde git gide büyüyen bu merak silsilesini durduramıyordum işte! Sabahın dokuzunda kiminle konuşuyordu ki? Bir an beynimden ışık hızında bir Pervin ismi geçse de kendimi bu duruma düşürmeyecektim. İstemsizce dişlerimi sıktığımda hâlâ yazan çevrimiçi yazısı sinirlerimi bozuyordu. Bu kadar suskun oluşum bana bir cezaydı; ben aslında içimde birçok şeyi yaşarken, onun gelip bunu anlaması için resmen gözlerimin içine bakmasını bekliyordum. Gel gör ki, insanoğlu gözünün gördüğünü değil de baktığını anlıyordu sadece. Ne ironi ama!

Düşüncelerimden sıyrılırken hoca gelmişti ve bir saati blok ders yaparak geçirmişti. Öğlen olunca ise ders tamamen bittiğinde kendimi okulun yakınında ki kütüphaneye attım. Kütüphanenin içinde ki kafede bir şeyler atıştırdım önce. Daha sonra ise akşam altıya kadar stajda gördüğüm her bir vaka üzerine tekrar tekrar çalıştım ve not çıkarttım. Son kez hepsinin üstünden geçtikten sonra elimde ki kâğıdı masaya bıraktım. Kaslarımı gevşetmek adına kollarımı iki yana doğru gerdirdiğimde kasılan kaslarım sızlamıştı. Birazda akşam çalışırım diye düşünürken aklıma gelen şeyle gözlerim kocaman açıldı. Kahretsin! Ben akşam ki yemeği nasıl unutmuştum? Derin bir nefes alma ihtiyacı hissettim. Düşündükçe midemden ağzıma doğru bir sıvı yükseliyordu. Yanlış geliyordu, yanlıştı da zaten ancak ağabeyim için yapacaklarımın sınırı yoktu çünkü biliyordum ki onun da bir sınırı yoktu. Dorukhan kendi çıkarları için her şeyi yapabilirdi. Ve ben, bunu daha yeni anlıyordum.

Trouvaille • Altay BayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin