•XV

613 37 5
                                    

Bazen öyle anlar olurdu ki kendimi dış dünyadan soyutlar olurdum. Birkaç gün evden çıkmaz, hatta gerekmedikçe odamdan çıkmazdım. Annemler ilk başta benim için endişelenseler de zamanla onlarda buna alışmışlardı. Zaten sosyal medyayı öyle aktif bir şekilde kullanan birisi değildim o yüzden odam olan yaşam alanım benim için biçilmiş kaftandı. Vaktimin çoğunu ders çalışarak geçirirken sadece yemek yemek için adım atardım o koridora. Bazen üç gün, bazen de bir hafta çıkmadığım oluyordu odamdan. Ne zaman ki göğsüme oturan o ağırlık kalkıyordu, işte bende tekrardan dış dünyaya atıyordum kendimi. Bu benim için bir yenilenme gibiydi sanki. Belki zihnim için belki de ruhum için olan bir yenilenme, bilemiyorum. Fakat tüm o kendimle baş başa kaldığım günlerin sonunda çok daha iyi bir Elis vardı; daha sakin ve daha sağlıklı düşünebilen bir ben.

Beş gün.

Tam beş gün boyunca elimi ayağımı çekmiştim yine her yerden. Ne benim ondan haberim vardı ne de onun benden. Bu beş gün boyunca kafamın farklı düşüncelere gitmemesi için oldukça zorlu mücadeleler vermiştim. Bunun içinde kendimi ders kitaplarına boğmuştum yine çünkü ders çalışmak benim için bir kaçış biletiydi. Mert Hakan'ın beni eve bırakmasından sonraki gün staj yaptığım alanın sınavı vardı. O gün yazılı sınava girmiştim daha sonra ise staj raporumla beraber sözlü sınava girmiştim. Ve diğer günler ise haftaya olacak olan vizelerim için çalışmakla geçmişti.

Sabahları beynim bütün bunlarla meşgul olurken geceleri çok daha zordu onu düşünmemek. Gece olunca her şey dahada zorlaşıyordu. Başımı yastığa koyduğum an gece kâbus olup çöküyordu üstüme sanki. Gözlerim tavana doğru bomboş bakarken aslında zihnimde onlarca kez az daha beni öpeceği an oynatılıyordu. Sonra sahne başka bir ana evriliyordu ve bir anda kendimi Altay'la dolu koca bir bataklıkta buluyordum. İçinden bir an olsun bile çıkmak istemediğim ama bana vicdan azabını en ağır şekilde hissettiren bir bataklık.

Çünkü suçumu biliyordum.

Günlerdir ona yazmamı beklediğini de biliyordum mesela ama elim her ne kadar isminin üzerine doğru gitse de hiçbir zaman daha fazlasını gerçekleştirecek kadar cesaret edinemedim. Beş gün boyunca, geceleri ben ve şeytanlarım baş başaydık. İnsanın zihni mahşer yeri gibidir. Kalabalık düşüncelerden kurtulmak isterken kendi şeytanlarınıza yakalanırsınız. Sonra sizi içten içe tüketirler; vicdan azabının bendeki etkisi de buydu işte.

Suçluydum.

Ona karşı sessiz kaldığım için. Bir kere bile ilk adımı ben atmadığım için. O, bana hislerini belli ederken sürekli aramıza bir sınır çizdiğim için. En kötüsü de hâlâ Dorukhan'ın yaşattığı şeylerin etkisindeyken bunu ona yansıttığım için.

Bencil davranmıştım. O bana kendisini açarken benim tek düşündüğüm şey güvendi. Biliyorum bu duygum oldukça zedelenmişti fakat bunu ona yansıtmaya hakkım yoktu. Altay belki de bu hikayenin en masumuydu. Önce kendi içimde halletmem gereken bütün bunlardan o da nasibini almıştı. Fakat uzak da duramamıştım işte ondan... Bir gün başını göğsüme yaslarken diğer gün beni öpmeye kalkışıyordu ve ben her birinde de ona doğru çekilmiştim. Yanıma gelince aramızda oluşan boy farkını seviyordum mesela, ya da bana yaklaştığı an insanı rahatlatan kokusunun üstüme sinmesini seviyordum. Utandığında bir elini saçlarına götürüp kaşımasını seviyordum. Kerem'e attığı kıskanç bakışlarını bile seviyordum.

Bir hafta boyunca derslerime gömüldükten sonra, ilk defa bugün çıkmıştım odamdan. Bugün günlerden cumartesiydi ve benim pazartesi günü vizelerim başlıyordu. Kendimi kapattığım şu beş günden çok daha zor ve yoğun geçecekti eminim ancak bunu yapmazsam kafamdaki bu düşüncelerle asla sınavlara odaklanamazdım. Gönlünü almam gereken birileri vardı... Biraz geç kalmıştım farkındaydım ama Altay'ın herkesten çok daha anlayışlı olduğunu da biliyordum. Bu yüzden beni anlayacağını umuyordum.

Trouvaille • Altay BayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin