FİNAL-BÖLÜM YİRMİ-ZAMANIN SONU

41 4 0
                                    

   Hepimizin ruhunda yaralar var. Bazıları hâlâ kanayan, kimisi de geçmiş ama izleri duran. Hayat bizi bunlarla yaşamaya zorluyor, adeta acılarınla savaş diyor. Biz ise kaçıyoruz. Sanki ne kadar uzakta olursak canımızı o kadar az yakacakmışcasına. Ama hepimiz er ya da geç öğreniyoruz. Acılar bizden daha hızlı koşarlar. Yakalamak için en ufak mücadele dahi vermezler.

   O görmezden geldiğimiz sorunlar birikir ve birikir.

   Arkana dön bak
   Sensizlik azap
   Hissiz bir çukurda
   Çölde yaşam aramak

&

    Şarkıyı mırıldanarak yüzümü yıkadım. Nemli saçlarımı ensemde topuz yaparak banyodan çıktım. "Annem gelecek, rüyamda gördüm." demişti bana Kayıp. Ona Kayıp ismini vermiştim, küçük bir kızdı ve kimsesi yoktu. Her ne ise onu buraya mahkum etmiş olmalıydı. Ve ben bunca kimsesiz insanlar için çabalıyordum.

   Herkes aşağıda her şeye rağmen gülerek kahvaltı yapıyordu. Fırıncı ekmekleri yapmıştı, hatta bunun için erkenden kalkmış, tüm evi eski günleri yad ettirecek o kokuyu burunlarımıza çalmıştı. Nedir bilinmez ama ekmeğin kokusu her canlıyı mest ediyordu.

   Mutfağa geldiğimde herkes sevecen bir ifade ile birbirlerine bakarak kahvaltılarını ediyorlardı. Daha eve sığmayan insanlar vardı, onlarda dışarıda kurulmuş masalarda mutluydular. Mutluluk...

   Üzülmek yoktu, kendime söz vermiştim. Ruhuma yeterince acı çektirmiş, yaptıklarımdan pişmanlık duymasını sağlayarak onu adım adım yok etmiştim.

   Bugün sondu, bugün her şey sondu. Bazı şeyleri gerçekten bitiriyor ve finale doğru koşuyorduk. Göz açıp kapayıncaya kadar, nefes alıp verene kadar her şey son bulacaktı.

   Herkes yemeğini yedikten sonra arka bahçeye gitti. Kara bulutların kapladığı gökyüzü mutluluğumuzu çalamayacaktı. Belki bizler ona birkaç dem vurur, şekillenmesine ve renk almasına neden olurduk. Ya da her şey ters gider, toprağı kızıla boyayarak özgürlüğümüzü arardık. Bazı canları ve hayalleri kaybederek hakkımızı savunurduk.

   Duvarın önüne oturarak patlamak üzere olan kafamı sakin olacağına dair uyardım. Konuşma sesleri boğuklaşmış, kalbim sıkışmıştı. Aynı anda gözümün önüne gelen olaylar beni o duvardan diğer duvara fırlatıyor, molozların altında kalana kadar, kemiklerim kırılıp organlarıma zarar verene kadar devam ediyordu.

   Bir zaman bükülmesi.

   Gözlerimi aralayıp saatlerce suyun altında kalmışım gibi nefes alırken Kayıp bana dikkatle baktı. Yanıma gelip o minik ellerini yanağıma dokundurdu. Sanki büyümüş ve olgunlaşmış biri gibi "Acılarınla yaşamayı öğreniyorsun." dedi. "En önemlisi de sen kendin olmaya bir adım daha yakınsın." diyerek yanağıma bir buse kondurdu.

   Belki bir çocuğum olsaydı onu bu şekilde büyütür, yeri geldiğinde bana böyle destek verirdi. Çocuğum olmasına gerek kalmamıştı, Kayıp'ı kollarım arasına alıp sarmalayarak başını okşadım. O da bana sıkıca sarılarak teselli verdi, gözyaşlarımı görmesine izin vermedim. Yıkılmış halime denk gelmiş olabilirdi ama ben kayaları üstümden atarak yeniden ayağa kalkıyordum. Hem de yaralarım ile hayata devam ederek.

   "Neden savaşıyoruz? Buradan savaşmadan çıkamaz mıyız?" diye bir soru sordu geriye çekilerek. Sırtını bacaklarıma yaslamış o küçük parıltılı gözleri ile bana baktı. Düşünüyormuş gibi yaptım ve gülümsedim.

Zamanın Tozlu Rafları (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin