1.BÖLÜM | ÖLÜM.

74 8 9
                                    

"Arkadaşlar anlamıyorsunuz, aşık oldum diyorum. Deli divanesi olduğum herifin üstüne midemi bıraktım diyorum, adam benden Lord Voldemort'u görmüşçesine kaçtı diyorum."

Yolu bulmaya çalışırken, gökyüzünün boğuk hissini tatmaktan sıkılan Serena'nın neredeyse beş yüz bilmem kaçıncı kez tekrarladığı cümleyi son tekrar edişi olmasını diledim içimden. Yanında oturan Güney, duruma el atıp kafasına hafifinden küçük bir tokat attı. "Ya kardeşim çeneni bi susturur musun artık. Sana dedik o kadar içme kör olursun evin yolunu bulamazsın diye."

Arkadaki arka dörtlü muhabbetini kaçırdığım için kendimi sınıfın vasıfsız elemanı gibi hissetsemde, yola odaklandım. Nej'in tarif ettiği evi bulmak için gözlerim etrafta dört dönüyordu. Ağaç görmekten başım dönmüştü.
"Allah evinize ateşler düşürsün. Birinizde gelip yardımcı olmadınız. Siz ne anlarsınız zaten aşktan." Göz ucuyla dikiz aynasından Serena'nın o alıştığım, 'birkaç dakika bana elleşmeyin.' modunu açtığında oluşan surat ifadesine bakıp hafifçe gülümsedim. Güney, Serena'nın hareketlerine bakarak ağzını oynatıyordu, muhtemelen sabır çekmişti.

"Şundaki triplere bak, insan olsaydın da kusmuğunu içinde tutsaydın o zaman."

"Sana kırk kere benim arabamla gelelim dedim. Sat şu külüstürü artık."

Korhan'ın dakika başı arabamı aşağılaması yetmiyormuş gibi gökyüzünün alacakaranlık setinden fırlamış görüntüsü içimi daha çok daraltıyordu. Telefonlar zaten çekmiyordu, bu gece ormanın içinde zifiri karanlıkta - 10 derece soğukta yatmaya hiç niyetim yoktu. İç çekip direksiyona daha çok bastırdım bedenimi. Direksiyona yapışmam yolu daha iyi görüp daha çabuk bulmama yardımcı olacak gibi hissediyordum her seferinde.

"Bir daha arabamla ilgili kötü bir yorum yaptığını duyarsam kendini yapayalnız bir ceylan misali yolun ortasında bulursun. Artık kurtlar mı yer, ayılar etrafında cirit mi atar, in cin ruhunu mu basar bilemem."

Gözlerim fıldır fıldır yolda olsada Korhan'ın tek kaşını kaldırıp her zaman ki dalgacı bakışlarıylarıyla beni şöyle bir süzdüğünü hissedebiliyordum.

"Hayır bir de kurduğun cümlenin yaşanma ihtimaline inanman daha komik." Tamam Korhan, en güçlü sensin, sus.

"Ya zaten bu soğukta Allah'ın unuttuğu yerde ne işimiz var bizim? Bu kız kafayı mı yedi, başka yer bulamamış mı toplanacak?"

Çok geçmeden sağ tarafımda bir el, elin içinde bir telefon gördüm. Serena, "Allah'tan sizin gibi fakir ağlar kullanmıyorum ben, al konum." diyerek telefonunu uzatmıştı.

Ayağımı gazdan çekip arabayı yavaşlattım. Bu küçümsemeye bir ara karşılık verecektim.

;

"Hayır abi, Bulut çakallık peşinde masum Maral'ı da peşinden sürüklüyor it."

"Masum falan ayıp oluyor ama." Maral'ın takıldığı kelimeye sessizce gülerken Pusat'ın laf çarpmaları son bulmuş, yerden kalkıp kendini tekli koltuğa atmıştı.

Oturduğum yerde biraz daha rahat olmak amaçlı bağdaş kurup mutfaktan elleri atıştırmalıklarla dolu tabakla dönen Ece'ye baktım.

"Bir de doktor olacaksın, ne kadar sağlıksız şey varsa hepsini önümüze getirdin." Ece tekli koltukta erkeksi bir şekilde bacak bacak üstüne atmış oturan Korhan'ın bacağına tekmeyi geçirince hafif yalpaladı. Kaşlarını çatıp Ece'ye karşı homurdanmaları net bir şekilde duyuluyordu.

"Sana iyilik yapanda kabahat." elinde ki tabağı ortada ki sehpaya koyup Dolunay'ın yanına kıvrılıverdi.

Gözüm bir anlığına Bulut'la sohbete dalmış Pusat'a çaktırmadan (!) bakmaya çalışan Dolunay'a kaydı, ardından Zülal'e baktım, gözü bir Dolunay'da bir Pusat'ta mekik dokurken, tırnak etlerini stresle fare gibi kemiriyordu. Derin bir nefes aldım.

Ahenk: Geçmişin İzleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin