Kanlı Şal

147 52 30
                                    

Canozan-Düşman Benim

Büyük acılar büyük kahramanlar doğurur. Ve büyük kahramanlar her zaman en çok gözyaşı dökenlerdir. en çok düşen, en çok yorulanlardır. Onlar bizim gönlümüzde yaşar. Onlar gerektiğinde hayalperest olur, gerektiğinde gerçekçi. Kalpleri yaralansa da o dikişi atmaya cesaret ederler. Ve en önemlisi onlar vazgeçmezler. Onlar çok sever, çok aşık olurlar.
Duygularını tamamıyla yaşamak isteyen ve benim kahramanım olan herkese,
Tüm okurlarıma.

...

İnce şalımı omzuma doladım. Yüzümden akan kanın bedenimi saran ince beyaz kumaşa damlayışını seyrettim. Topuğu kırılan ayakkabılarımdan yolun başında vazgeçmiştim. Çaldığım aynalardan birine baktım, çok korkunç gözüküyordum. Günlerdir yaralı bacağım artık ilk günkü gibi acı vermiyordu.

Ben kendimi o yolun başında bırakmıştım.
Burası artık bambaşka bir benlikti, Başka bir evren...

Başımı yerden kaldırdım. Bana gözlerini diken adama baktım. Nefes nefese kalmıştı. Kimin peşinden koşmuştu bu kadar?

Ya da asıl soru...

Bu ıssız ormanda katilinden mi kaçmıştı yoksa asıl katil o muydu?

Ben katildim, kovalayandım. Nefes kesen, günahkâr o katildim.
Ama o farklıydı. Gözleri hareketli, elleri titrekti. Saçları yüzünü kapamıştı. Saf birisine benziyordu doğrusu. Zorla yutkundu.
Ve sordu:
"Sen kimsin? Katil mi, kurban mı?"

"Ben kurbanım." dedim soğukkanlılığımı koruyarak. Buraya kadar tırnaklarımı kazıya kazıya gelmiştim. Yalan söyleye söyleye, gururumu incite incite, insanları öldüre öldüre...
Bu saatten sonra da dürüst olmaya hiç mi hiç niyetim yoktu.
Bir oyunun içindeydim ve bu oyunu kazanmak için kendimden vazgeçmiştim. Her yalan söylediğim insanı öldürmüştüm ve arkamda benden güçlü kimse kalmamıştı. Ellerimi yeterince kana bulamıştım ve beni korkutmayan bu adamı öldürmeyecektim. İşime yaradığı kadar kullanacaktım ve sonra o bana itaat etmekten başka bir yol bulamayacaktı.

"Korkma, kimse kalmadı." dedi güven vermek istercesine.
"Gelirken cesetleri saydım. Sadece sen ve ben varız." dedi.

Ona hiçbir şey demeden ayağa kalkmaya çalıştım. Ama bacağım beni engelledi. Tökezleyince ellerime baktı. Eklem yerlerim soyulmuş ve kanıyorlardı.
Saçlarını geriye itti. Cebindeki küçük çakıyı hızlı bir refleksle kaptı ve boynuma dayadı.

"Sana güvenemem." dedi.
Gözleri tehditkâr bir şekilde parlayınca önce boynumdaki bıçağa sonra da onun az önceki korkaklığından arınmış gözlerine baktım. Mavi gözlerine...
Artık saflık yoktu o gözlerde. Biraz güvenmeyiş, biraz da yorgunluk vardı.
"Bana yalan söylediğini biliyorum. Bana bahsettikleri o katil sensin." dedi. Biliyordu, öyleyse daha fazla itiraz etmenin anlamı yoktu.

Karşındaki yapacağın hamleyi bilmiyorsa kazanmak kolaydır.
Ama eğer ikinizde nasıl kazanacağınızı biliyorsanız farklı yollar denemeli insan her zaman.
Bunu da her zaman en akıllı yapar, en zeki ve en yalancı olan.

"Eğer ölmek istemiyorsan bana yardım edeceksin." dedi ve ekledi:
"Buraya kadar kaçarak geldim. Bana yardım etmek zorundasın."

"Buraya kadar önüme çıkan herkesi öldürerek geldim. Beni öldürmeyecek kadar korkak olduğunu biliyordum." dediğimde elini geri çekti. Tam ayağa kalkacağı an onu uyardım. "Beni öldüremezsin çünkü buradan çıkış biletin benim. Ben ölürsem sen de ölürsün." Arsızca gülümsediğimde gözlerini çekti.

"Buradan kurtulduğumda olduğun yer hapis olacak ama şimdilik bana yardım edeceksin."

"Büyük konuşma. Bir de bakarsın beni ele vermek istemezsin ha?" Elindeki bıçağı çekip cebine koydu. "Gidersen ölürsün, bana zarar vermeye kalkma ve yaşa." dedim.
Güldü.
Gözlerim üzerinde gezindi.
"Ben buradan her türlü çıkarım ama senin iki ihtimalin var." dedim.
"Yardım istiyorsan sen de bana yardım edeceksin." dedi. Onaylar gibi bir işaret yapınca
"Peki. Planın ne?" diye sordu.

Kirli Kalp ÂşıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin