Kalbimizdeki Misafirler

16 10 0
                                    

Melis Fis-Deniz Tuzu (Akustik)

Pars'tan:
Eve geldiğimde alışık olduğum o güzel koku karşıladı beni. İçeri girdim, salondaki koltuğa oturdum, etrafta bir şeyler aradım. Annemi hatırlatacak bir şeyler istedim. Yerdeki kurumuş ve temizlenmemiş kan birikintisine baktım. Kalktım, gidip bir paspas buldum. Yerdeki kanı temizlerken içim acıdı. Kalp atışlarım hızlandı. Temizlemeyi bitirdiğimde etrafın bulanıklaştığını gördüm. Başım dönüyordu. Gözlerimi kırptım. Olmuyordu, geçmiyordu işte. O pişmanlık gitmiyordu bir türlü. Susturamıyordum beynimi. Gelirken aldığım biralardan birini alıp içtim. Düşünmek istemiyordum artık. Kafayı yiyecektim. Sarhoş olmadan da düşünmeyi bırakamayacaktım anlaşılan. İçtim. Kaç şişe bitirdiğimi bile bilmiyordum. Sonunda istediğim gibi sarhoş olduğumda öylece koltuğa yığıldım. Telefonum çaldı açmadım. Defalarca çaldı. Kendiliğinden kapandığında gözlerim de kapanıyordu. Uyumak üzereydim. Boğazımı temizleyip açtım. Kapı çaldı. Kapıya gittiğimde yürümekte bile zorlanıyordum. Karşımda Didem'i görünce öylece baktım.
"Didem?"

"Pars?" Bana sarıldığı an ne yapacağımı şaşırdım. Şaşkınlıkla ellerimi beline sardım.
Başını goğsümden kaldırınca "Şey ben başsağlığı dilemek için gelmiştim. Hem de seni görmek istedim nasılsın diye." dedi.
"Kusura bakma, öyle çatkapı geldim ama..."
"Gel, içeri geç." dediğimde poşetleri bana verip salona geçti. O görmeden şişelerin hepsini çöpe attım görürse çok kızardı bana. Yanına gittiğimde "Nasılsın?" diye sordu.
"Gerçi yüzüne bakmak yetiyor ama olsun."

"İyi olmaya çalışıyorum."
Kendimi gülümsemek zorunda hissetmiştim.

"Selma Teyzemin öldüğünü öğrenince çok üzüldüm."

"Cenaze yarın öyle değil mi?" dedi

"Evet."

Kısa kısa cevaplar vermemden anlamışçasına
ayağa kalktı. Didem kuzenimdi.
Ve diğer hiçbir akrabamla da onun kadar samimi değildim. "Kötü görünüyorsun." dedi.
"Yemek yedin mi sen?" Hemen de sahiplenirdi bir anne gibi.

"Yedim." diye kestirip attım.
Gözlerini kıstı. Ellerini beline koydu "Bak bakayım sen bana. Ben anlarım senin yalanlarını." dedi.

"Gerçekten, yalan söylemiyorum." İyice baktığında yalan söylediğimi anlamışçasına mutfağa girmişti. Peşinden gittiğimde dolaptan malzemeleri çıkardığını gördüm. Küçükken en sevdiğimiz yemeği yapacaktı. Domastesleri doğrarken "Benim için kendini yormaya gerek yok." dedim.
"Ben bir şeyler yerim." Olumsuz anlamda başını salladı.
"Peki ne zaman bitecek bu sahiplenici huyun?" diye sordum.

"Hiçbir zaman." dedi gülümserken
"Neler yaptın görevdeyken?" Kafamı dağıtmak için yeni konular açmaya çalışıyordu. Bunu ne zaman aklım kötü bir şeye takılsa yapardı.

"Hiç, zaten istifa edeceğim için çok önem vermedim." dedim.

"Şimdi ne yapacaksın?" dedi.

"Şimdilik beni idare edecek kadar param var. O zamana kadar da yeni bir iş bulmaya çalışacağım." dedim ona ayak uydurarak çünkü düşünmeyi ben de istemiyordum.

"Peki yok mu hayatında birisi?"

"Var." dediğimde gözleri ışıldadı. Biberleri de doğradıktan sonra tavada kavurmaya başladı. Söylediklerimle birlikte hemen elini tezgaha koydu.

"Anlat, nasıl birisi?"
"Benden güzel mi?"
Harika birisi, katil, çok güzel, beni gerçekten seviyor, kan kokusuna bayılır diyemediğimden katil ve kan kokusunu çıkarıp aynen söyledim.

"Seviyorsun demek." dediğinde onayladım.
"Fotoğrafı falan yok mu?"
Olan tek fotoğrafımızı gösterdiğimde gözleri açıldı. "Nereden buldun sen bu kızı?" dediğinde beğendiğini anlamıştım.

"Görevde tanıştım." dedim.

"Polis mi?"

"Aynen polis." dedim. Begüm bunu duysa kahkahalarla güleceğine emindim.

Yemek piştiğinde oturup birlikte yedik. Beni güldürmeyi başarıyordu. Tek sorun benim gülmek istemememdi. Kendimi suçlu hissediyordum. Pişmanlık duyuyordum. Bir an durgunlaştığımda "Ne oldu?" diye sordu kaşlarını çatıp.

"Hiç, hiçbir şey olmadı." diye yanıtladım.
"Aklıma geldi sadece."

"Kendini suçlama. Seni tanıyorum, içten içe kendini suçladığını da biliyorum ama yapma." dedi.
"Senin suçun değildi."

"Biliyorum." dediğimde sustu.

Didem gittiğinde yine yalnız kalmıştım. Zaten hava da karardığı için uyudum. Sabah kalktığımda kapı çaldı. Begüm gelmişti. Bugün cenaze vardı. "Hoş geldin." dediğim anda hiçbir şey demeden hemen
"Dün neden telefonlarımı açmadın? Seni merak ettim." dedi.

"Özür dilerim, iyi değildim yazamadım sana."

Başını olumlu anlamda salladı montunu askılığa açtığında dudaklarını iyice yaklaştırıp öptüğünde "Sorun değil." dedi.

Gidip üzerimi giyindim. Çıktığımızda o yan koltukta oturuyordu. Cenazeye gittik. Kalabalık yoktu. Akrabalarımın çoğu şehir dışında olduğu için gelememiş mesaj göndermekle yetinmişti. Annemi görmeye gittiğimde gözlerim doldu. Elini tuttum. Öylece yatıyordu orada. Son kez baktım ona. Dua okundu. Herkes başsağlığı dileyip gittiğinde bir tek biz kaldık orada. "Pars?" dedi sessizce
"Gidelim mi?"

Ayağa kalktım. "Gidelim." dedim.

Kirli Kalp ÂşıklarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin