Bölüm 2

422 38 3
                                    

Selamün aleyküm dostlar 🌹
Uzatmadan keyifli okumalar dilerim. 🙈





Başımda ki ağrı tekrar kendini belli edince mecbur kitabı kapatmak zorunda kalmıştım. Oturduğum yerden doğrulup yatağa yöneldim uzanmalıydım.

İki gün olmuştu. Bu gün ise üçüncü gündü.
İki günden fazladır dört duvar arasında saatlerimi harcıyordum. Bıkkınlıkla yanaklarımı şişirdim. Fazlasıyla sıkılıyordum. Şükürsüzlük ettiğimi hissedince vicdanım sızladı. İnsanlar bu hastane odalarında yıllarını geçiriyordu.

Yine de gökyüzüne aşık biri olarak olduğum durum beni hayli zorluyordu.

Geldiğim gün hemşireye bahçeye çıkıp çıkamayacağımı sormuştum. Bu konuyu doktorumla konuşmam gerektiğini söyleyip yetkisinin olmadığını söylemişti. İşin asıl sorunlu kısmı ise benim ilk karşılaşmamızdan sonra bir daha doktoru göremememdi.

Sık sık uğrayacağını söylediği için başta tuhaf bulsam da hemşireden öğrendiğime göre yanıma bir kaç defa gelmiş benim uyuduğum vakitlere denk geldiği için onunla görüşememiştim.
Bu gün ise sırf onu yakalamak için uyumaktan kendimi men ediyordum. Uzandığım yatakta arkama yaslanıp oturur pozisyona geçtim. Ellerim şakaklarımı buldu.

Ne kadar ovsam da ağrıya fayda etmiyordu. Sadece ilaçlar onun dilinden anlıyordu. Saate baktım. On dakika sonra hemşire burada olacaktı. İlaç saatim geliyordu.

Belki fazladan ağrı kesici yapmasını isteyebilirdim. Zira artmasından korkuyordum. Bu kriz demekti.

Gözlerim üzerime kaydı. En çokta bu zorluyordu beni. Üzerimde ki bol açık mavi hasta kıyafeti tesettürüm için yeterli değildi. İlk gün kıyafet için gelmediklerinde keyfim yerindeydi, bir umut dokunmazlar diye düşünmüştüm. Lakin ikinci gün korktuğum başıma gelmişti. Kendimi feci şekilde savunmasız hissediyordum. Rabbime şükrediyorum ki türbanım yerli yerindeydi.

Biraz sonra kapı çaldığında oturuşumu iyice düzelttim. Kadrajıma elinde tepsiyle yüzünde gülümseme takılı minyon hemşire girdi.Gülümsemesine aynı şekilde karşılık verdim.
Elindeki tepsiyi sehpaya bırakıp bana döndü. Gülümsemesi daha geniş bir hal aldı.

"Bu gün nasıl hissediyoruz bakalım?"

Samimiyetle kurduğu cümleye tebessüm ettim. İri gözleri ve anlına dökülen kahkülleri onu çok tatlı gösteriyordu. En sevdiğim huyu ise siz diye değil biz diye konuşurdu. "Nasıl hissediyorsunuz?" Değil. "Nasıl hissediyoruz?"

"Elhamdülillah. İyiyim."

"Hımm. Bu iyi haber. Ağrılar ne durumda peki?"

"Ara ara yokluyor. Ama dayanamayacağım bir şey değil."

"İşte bu süper. Sloganımız bu olsun. Dayanamayacağım bir şey değil."

Neşeyle kurduğu cümle kıkırdamamı sağladı. Elimi ağzıma kapatıp gülmemi bastırdım.

"Aaa ayıp yahu! Hep böyle yapıyorsun. Tam güldüğünü göreceğim elinle gülüşünü kapatıyorsun. Zalımın kızı."

Kurduğu cümleyle şaşkınca ona bakarken boğazını temizler gibi yapıp toparlamaya çalıştı.

"Öhöm öhöm. Ben hemşireyim. Doğru ya. Resmiyet, evet ondan. Pardon frenleyemedim."

Bu sefer kendimi tutma gereği duymadan daha yüksek sesle gülmeye başladığımda o da kendini tutamamıştı.

"Valla  benden bu kadar oluyor ne yapayım."

Gülüşlerimin arasından zorlukla konuşmaya çalıştım.

Oyun ArkadaşıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin