"Sevgi saatin farkında mısın sen? Daha gün aydınlanmadı bile!"
Saatler gece 4'ü gösteriyordu ve Altay da ben de uykusuzluktan bulduğumuz herhangi bir yerde bayılacak gibiydik. Annelerimize "Kendimiz hallederiz." deme gafletinde bulunduğumuz için de geri adım atamayıp telefonda Ceyda'ya imdat çağrılarımı gönderiyordum.
"Tamı tamına 28 saattir uyumuyoruz Cey n'olur gel."
"Yaparken bana mı sordunuz canım aa?"
"Kes çeneni Cey, bayılacağız şimdi şuracıkta. Ara Rıdvan'ı da sürükle peşinde. Zaten o dünden hazır."
Altay'ın uyumadığı gerçekten çok belli oluyordu. Çok kibar konuşuyordu.
"Aramasına gerek olduğunu düşünmüyorum aşkım da neyse..."
"Ya ben bu çocuğa daha yeni yeni ısınıyordum. Zaten şu an uykusuzluktan çatacak yer arıyorum, niye böyle şeyler diyorsun?"
"Pardon hayatım, bir daha demem."
"Ay tamam kapatın, bir ayılayım da çıkarım evden."
"Balımsın ya!"
"Ben de sizi seviyorum."
Telefonu kapatıp bulduğum iki saniyelik boşlukta başımı Altay'ın omzuna yasladım.
"Nasıl büyüyecek bu çocuklar Altay? Onlar büyüyene kadar ben kırış kırış olurum böyle giderse. Sonra benden sıkılırsın da sen."
"Sevgi sen kırışacaksın da ben bebek gibi mi kalacağım. Şu halime bak bir günde çöktüm."
"Ha yani bebek gibi kalsan sıkılırsın."
"Ne alakası var?"
"Gayet de onu ima ettin."
"Hayır, ben öyle bir şey demedim."
İki dakikalık sessizlik yine bir ağlama sesiyle bozulmuştu.
"Bebeğim sessiz ağlasan olmuyor mu ya? Sen ağlayınca kardeşin de ağlıyor, ben de ağlıyorum sonra."
"Sakin aşkım sakin. Sen al İris'i geç salona ben burada Arel'le kalırım."
Sessiz sessiz İris'i alıp salona geçtim. Geniş koltuklardan birini açıp yatak haline getirdim ve yanına yattım. Minnacık eliyle serçe parmağımı tutup uyumaya devam etmişti.
Gelin de siz ağlamayın şimdi buna.
Kokusunu içime çekip ben de uyumaya çalıştım ki bunun hiç zor olmayacağı belliydi.
Ceyda'dan
Gecenin bir vakti Sevgi'nin aramasıyla, yanımda masum masum uyuyan sevgilimi uyandırmamak için üstün bir çaba sarf ederek yatakta doğrulmaya çalıştım.
-
"Ay tamam kapatın, bir ayılayım da çıkarım evden."
Telefonu kapattıklarında Rıdvan'ın saçlarını okşayıp seslendim uyansın diye.
"Sarışınım, kalkman lazım."
"Daha çok erken güzelim, biraz daha uyuyalım."
"Kalk hadi kalk. Çocuklara bakmamız lazım."
"Ne çocuğu ya? Bizim çocuğumuz yok ki. Aslında olsa iyi olurdu ya. Genleri mükemmel bir kere."
"Of Rıdvan, uyku sersemi bile neler düşünüyorsun sen!"
"Tamam kalktım ya."
"Şükür. Kalk, elini yüzünü yıka, üzerini değiştir, çıkalım."
"Tamam sevgilim de neden bu saatte?"
"Sevgi'ciğim aradı. Çocuklara biz bakacağız, onlar da biraz dinlenecek. Hem bugünler için varız biz. Bizi aramayıp kimi arayacaklar?"
"Haklısın sevgilim, bir şey demedim zaten."
Zor bela evden çıktık ve Bayındırların evine geldik. Sevgi'nin daha önce vermiş olduğu yedek anahtarla kapıyı açtım çocukları uyandırmamak için.
İçeri girdiğimizde salonun halini görünce durumun ciddiyetinin farkına varmıştım.
Ancak koltukta uzanan Sevgi ve İris'i görünce içim kıpır kıpır oldu. Onları uyandırmadan fotoğraflarını çektim ve Sevgi'yi odasına gönderdim rahat yatsın diye. Sevgi gittikten sonra ağlamaya başlayan İris'i kucağıma aldım ve sussun diye hafif hafif salladım kollarımda. Rıdvan o sırada saf saf gülerek bize bakıyordu.
"Aşkım gülme de git Altay'ı da gönder Sevgi'nin yanına. Çocuk perişan oldu."
Yüzündeki gülümseme silinmeden odaya giderken Altay'ın vereceği tepkiden emin olamadığım için ben de peşinde gittim.
"Altay bey nöbet değişimi yapıyormuşuz."
"Bu niye pişmiş kelle gibi sırıtıyor?"
Gözleri kıpkırmızı olmuştu Altay'ın. Üzüldüm desem yalan olmazdı. Şimdiye kadar neden aramamışlarsa..
"Sen bakma ona kıvırcık, Sevgi gitti uyumaya. Sen de git de dinlenin bir güzel."
"Eminsiniz değil mi? Savaş çıkarmadan sabah çıkabilirsiniz herhalde."
"Hallederiz biz, sen düşünme de git uyu."
"Bir şey olursa gelin uyandırın."
"Tamam kıvırcık. Hadi iyi geceler."
💙
Ay yazık yavrularıma acıdım biraz uyusunlar da sonra çocuklar büyüyünce hiç vakit bulamazlar. Malum o zaman onların da yeğenleri olursa bakacak biri de olmaz falan fistan :)))