Yaklaşık bir sene sonra
Ligin ilk yarısından sonra gelen transfer sezonu...
Yoğun transfer dedikoduları...
Altay'ım yapmaz diyenler, Sevgi'm gitmez diyenler...
Gidiyoruz arkadaşlar.
Nereye belli değil ama gidiyoruz.
Geçen sezon düzeni bozup yeni doğmuş iki bebekle taşınması zor olduğundan vazgeçmiştik ama artık kesindi, gidiyorduk.
Bir dolu teklif vardı gelen ama Altay'ın İngiltere'ye sıcak bakması sonucu Manchester City ve Tottenham tekliflerini değerlendirmeye almıştık. City'nin kalecisi yeni sakatlanmış olduğundan oynaması daha yüksek ihtimaldi o yüzden onu seçeceğini düşünüyordum ama bilirsiniz ki kaleciye belli olmaz.
Her neyse, durum güncellemesini geçiyorum. Yine bir akşamüzeri ve yine çalan kapıyla yükselen iki çığlık sesi.
"Babasının ballı lokmaları neredeymiş, bakayım?"
"Baba!"
Ek çalışmaları için gittiği spor salonundan dönen Altay'a emekleyerek hızla varmaya çalışıyorlardı bizim bebeler. Sevinçlerini de babalarına seslenerek gösteriyorlardı bebek akıllarıyla. Daha kurabildikleri üç beş kelime olsa da her konuşmaya çabaladıklarında kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.
Bir yaşına girmelerine tam iki gün vardı. Onlarla dolu dolu bir sene geçirmiştik. Hayatımda geçirdiğim en zor ama aynı zamanda en güzel seneydi. Ve Altay'ı bulduğum için binlerce şükür ettiğim bir sene.
"Babam!"
Altay kollarını genişçe açıp ikisini de buyur ettiğinde kollarına tırmanmaya çalışmışlardı şebekler.
"Anneciğim, düşersiniz yapmayın."
"Düşmezler aşkım, onların süper kahraman babaları var."
Sıkıca tutup havaya kaldırdı İris ve Arel'i ikisinin de tombik yanaklarından sesli bir şekilde öptü.
Ben eridim vicdansız, hani bana?
"Anne kıskanmış galiba."
Altay sırıtıp benimle uğraşmaya döndüğünde kötü olduğunu düşündüğüm bir bakış attım ama bu onu güldürmekten başka bir işe yaramadı.
"Ne münasebet?"
"Tabii canım. Şu an 'gel beni öp' bakışları atmasan inanacağım."
"Öpme Altay, istemiyorum."
Ben bir hevesle kalecim gelsin de biraz huzur bulayım diyorum, adam benimle dalga geçiyor. Olacak iş mi?
"Eyvah, anne trip atacak. Kaçın sığınaklarınıza, aman beşiklerinize."
İris ve Arel'i yere bırakıp yanıma yanaştığına küçük bir çocuk gibi kollarımı birbirine sarıp arkamı dönerek mutfağa girdim.
"Ben trip atmıyorum."
"Evet, hayatım. Tabii hayatım."
Arkamdan gelip belimden sardı ve kendine çevirdi.
"Birileri ilgi mi istiyormuş?"
"Yok canım, niye isteyeyim? Ben kimim ki?"
Şaka yapmak isterken sahiden trip atmaya başlamıştım. Ne yapayım, ben de özlüyordum kalecimi sonuçta.
"Güzelim benim..."
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp yüzüme eğildi.
"Özür dilerim seni ihmal ettiysem. Şu an her şey çok yoğun. Biraz kafam dalgın. Seni kırmak istememiştim."
Al işte yine kalbime bir şeyler oluyor. Onca stresli zamanında bir de trip atıp üzdüğümü düşündüm ve daha fazla kötü hissettirmemek amacıyla hırkasının iki yakasını tutup iyice kendime çektim.
"Asıl ben özür dilerim. Gergin olduğunu biliyorum, yanlış zamanda trip attım."
"Senin tribin de güzel be balım. Dert etme yani."
Bir adam nasıl ilk tanıştığımızdan bu yana her dakika kendine yeniden aşık edebilir? Altay bunda çok başarılı da.
"Yerim seni!"
"Yesene."
O sırada mutfağa giriş yapan İris'in gözleri kocaman açılmıştı.
"Anne. Baba. Ham."
Kelimelerle bir şeyler anlatmaya çalışırken bir yandan minicik elini yumruk yapıp ağzına götürüyordu. Kocaman bir kahkaha atıp kucağıma aldım.
"Evet, anne babayı ham ham diye yiyecek. Sonra da seni yiyecek."
Mümkünmüş gibi iri gözlerini daha da açmıştı. Tatlılığına dayanamayıp gıdıklamaya başladığımda da çığlık atarak gülmeye başlamıştı.
Ve tam bu sırada tabii evimizde hiç eksik olmayan bir ağlama sesi.
Bir ailede ne kadar kıskanç birey olabilir demeyin. Her bireyimiz ayrı kıskanç. İris'i sevdiğimi gören Arel nasıl rahat durabilir ki?
"Baba, kucak."
Bu da yeni bir seviye olmalı. Kucak demeyi öğrenmiş. Aynı anaları gibi çok çabuk öğreniyorlardı. Türkan annemin söylediğine göre Altay çok geç başlamış konuşmaya. Bense olması gerekenden çok erken başlamışım.
"Baban da seni yesin mi oğlum?"
Altay'a şok içinde bakan bir diğer isim de Arel olmuştu. Altay dayanamayıp yanaklarını sıkarken Arel inmek için çırpınmıştı hemen kucağından.
"Önümüzdeki hafta imza için gideceğim."
"Hangisine?"
"City'e."
"Yakışır babaya değil mi bebelerim?"
"Baba!"
"Babam!"
Ve daha bildikleri kelimelerle sevincimize ortak olmaları tıpkı benim gibi Altay'ın da içini ısıtıyordu. Bakışlarından anlıyordum.
*
Gerekli bilgilerde bugün: Ben 5 aylıkken konuşmuşum. Annemler için şok edici bir anmış hiç beklemedikleri için. Amcam varmış yanlarında ve çok dalga geçmiş annemlerle siz bunu susturamazsınız ileride diye...
Neyse iyi geceler.