7. BÖLÜM: BÜYÜLÜ KİTAP

23 4 1
                                    

Koltuktaydım, her yerim titriyordu. Boğazım düğümlenmişti ve hala vücudumun sıcaklığını üzerimde taşıyordum. Birileri kapıyı çalıyor daha doğrusu yumrukluyordu. Adımı sesleniyorlardı. Ayağa kalkmaya çalıştım, koltuktan destek alırken avuç içim sızladı. Oraya bakamadım.

Titreyen bacaklarıma rağmen kalkabildim, sanki şuurum yerinde değildi. Düşünemiyordum, kapının kilidini açarken sanırım iki üç kere anahtarı düşürdüm ama titreyen ellerime rağmen kapıyı açabildim. Alche ve Taro bir şeyler diyordu ama anlamıyordum. Sanırım seslerini bana duyurmak için bağırıyorlardı. Bu bile işe yaramıyordu. Biri kolumdan tutmuştu, kim olduğunu anlayamadım. Onun hapsinden kurtulup odadan çıktım, sanırım ikisi de ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Alche’ nin odasına girdim. 3 seferdir rüyamda gördüğüm oda...

Zemin topraktan değildi, yerlerde çiçek yoktu, üzerime çiçek yaprakları yağmıyordu. Masanın üzerinde anahtar yoktu, kitaplıkta sadece bir kitap yoktu. Bir sürü kitap vardı, fısıltılar hala kulağımda çınlıyordu. Kitap beni çağırmıştı. Bir şey diyecekti, onu öğrenmem gerekiyordu. Delicesine kitaplara bakmaya çalıştım, sanki o kitabı bulamazsam nefes alamayacakmış gibi ya da o kitabı bulana kadar kabuslarım bitmeyecekmiş gibi hissediyordum. Dokunduğum kitaplara bulaşan kan ile geri çekildim. Avuç içim kanıyordu, rüyamda anahtara değdi diye kanayan avucum gerçekten kanıyordu.

Kanayan elimi görünce biraz daha kendimden geçtim, gözlerim daha fazla karardı. Duyduğum çığlıklar hala devam ediyor gibiydi ya da ben kendimi hala rüyanın, kâbusun, içinde zannediyordum. İhtiyacım olan şey sadece o kitaptı. Üzerinde çiçek resmi olan o kitaptı. Tüm kitaplığa baktım, defalarca kez baktım. Göremedim, niye göremedim. Eğer elim de kanıyorsa, eğer bu yaşadıklarım gerçekse kitabın da burada olması gerekmez miydi?

Bir rüya hem bu kadar gerçek hem de bu kadar doğaüstü olmamalıydı.

En sonunda biri tekrar beni tuttu.

“Emery, kendine gel artık!”

Alche bağırmıştı, gözlerim en sonunda onu gördü.

“Kitabı bulmam lazım.” dedim robotlaşmış bir sesle.

“Hangi kitap? Söyle birlikte arayalım. Lütfen söyle, böyle davranma, korkuyorum.”

Korkmak bir işe yaramazdı, kitabı bulmalıydık.

“Buradaydı, bu kitaplıktaydı. Gördüm, yemin ederim buradaydı.”

Sesim ağlamaklı çıkmıştı, yanaklarımın ıslandığını fark ettim. Elleri yüzümü kavramıştı ve her yeni gözyaşı bu sefer ellerine düşüyordu. Sürekli ‘kitabı bulmamız lazım’ diye sayıklıyor ve bakışlarımı kitaplıktan alamıyordum. Çığlık duymuştum, kimin çığlıklarıydı onlar. Şu an daha iyi idrak ediyordum ki çığlıklar ve fısıltılar başkalarına aitti. İki sesin de sahibi farklıydı.

Alche beklemediğim bir şekilde beni kendisine çekti, sarıldı. Yüzüm hala kitaplığa bakıyordu, sıkıca sarıldı. Beni kendime getirmeye çalışır gibi sarıldı. Ama benim kitabı bulmam lazımdı.

“Ne kadar süredir çığlık attığının farkında mısın? Az kalsın odayı kıracaktık. Hala kendine gelemedin, önce sakinleşmelisin.”

Rüya görürken çığlık mı atmıştım? Hayır, aksine duyduğum çığlıktan kaçmaya çalışıyordum.

Elleri saçlarımı okşamaya başladı, tuhaf davrandığım için kızmamıştı. Aksine beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Omuzlarımdan tutarak beni uzaklaştırdı ama elleri hala omzumda duruyordu, eğildi ve yüz yüze gelmemizi sağladı. Ona bakana kadar pozisyonu bozmadı ve ben ona baktığımda gülümsedi. Niye gülümsediğini sormadım. Sonra elleri yine yanaklarımı buldu ve avuç içiyle ıslanan yanağımı sildi. Tekrar gözlerime baktığında “Sakinleş.” dedi.

GÖZYAŞINDA AÇAN ÇİÇEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin