17. BÖLÜM

17 3 0
                                    

Tüm cesetler yere düşmüştü, biz onların biraz ilerisinde yerde oturuyorduk. Kitap elimdeydi, kolyem hala sıcaktı ve tenimi yakıyordu. Yine de kolyeyi çıkarmıyordum, annemle haberleşmem için ateşe ihtiyacım yoktu. Kolyeye ihtiyacım vardı ve bunu kesinlikle bir daha deneyecektim. Defterin içinde hapsolmuş olan çiçeğin yaprakları kurumaya başlamıştı, deftere girmişti ama neden çıkmadığını bilmiyordum. Aslında çıksa işimiz çok daha kolaylaşırdı. Burayı gördüğümde biraz da olsa dinlenebileceğimi düşünmüştüm ama aksine daha fazla yorulmuştum. Ruhlarla konuşabilmek fazla garipti, kalbim hala hızlı atıyordu.

Başımı yorgunlukla Alche' nin omzuna yasladım. Eli saçlarıma gitmişti, adeta flörtleşiyorduk ama ikimizde ilk adımı atmıyorduk ve bu da çok garipti. Mesela bana iltifat ediyordu, saçlarımı seviyordu, onlara şekil veriyordu. Yaralarımı özenle sarıyordu, ben de onun yarasını sarmıştım ama onun sardıkları çok daha fazlaydı. Her ağladığımda, kriz geçirdiğimde yanımda olmuştu. Çok kısa bir süre önce onunla tanışmıştım ama dönüp baktığımda sanki çok fazla şey yaşamışız gibi hissettiriyordu. Onun yanında kendimi saçma bir şekilde güvende hissediyordum, en ufak bir şeyi bile ona anlatmak istiyor ve ondan hiçbir şey saklamamak istiyordum. Gücüme erişmeme yardım ediyordu, yanımdaydı. Ama bunları annem istediği için yapmıyordu, öyle olsa bu kadar iyi davranması imkansızdı.

Bir tutam saçımı parmağına sarıp oynamaya başladı, üstümüz başımız kirlenmişti. Kolu ve eli bariyeri kırmaya çalışırken kanamış ve çoktan kurumuştu. Bu sefer yanımıza aldığımız çantada merhem vb. şeyler olmadığı için yarasını saramamıştım.

"Bir an önce buradan gidebilir miyiz?" dedim. Her ne kadar hayvanların ruhlarıyla konuşmuş olsam bile cesetlere bakmak kanımı donduruyordu. Yürümeye halim de yoktu ama burada daha fazla durmayı kaldıracağımı zannetmiyordum.

"Bana birkaç dakika verir misin, birkaç dakika sonra gidelim? Olur mu?"

"Olur da niye?" derken başımı kaldırdım.

"Çok yorgunum, birkaç dakika lütfen."

Gerçekten de yorgun görünüyordu, yüzü bembeyaz olmuştu. Az önce olanlardan korktuğunu hiç sanmıyordum ama başka bir şey varmış gibiydi.

"Bir sorun mu var?" Nazik bir şekilde sormuştum.

"Cık, sadece yorgunum."

"Pekâlâ, öyle olsun."

Yerde uzanıp başını dizime yasladı, yorgun olduğunu değil de bir sorunu olduğunu düşünmüştüm. Ellerim saçlarına gitti, hep o benim saçıma dokunmuştu. Ben sadece bir kere dokunmuştum. Şimdi ise ikinci dokunuşumdu, saçları yumuşacıktı. Gözlerini kapamıştı, karşısında gerçekten de bakmak istemeyeceği bir manzara duruyordu. Ben ise ona baktım, saçlarıyla oynamama bir şey demedi. Birkaç dakika sadece öylece durduk ve o gerçekten de birkaç dakika sonra kalktı.

"Hadi gidelim."

Yorgundu ama benden istediği birkaç dakika dolduğu için kalkıyordu, başka bir yerde olsak dinlenmesi için ısrar edebilirdim ama burada daha fazla durmak istemediğim için kalktım.

**

Çok susamıştım ve suyumuz bitmişti. Aynı şekilde yemeğimiz de yoktu ve bizim daha çok yolumuz vardı. Kurak yerlerin ardından karşımıza bir orman çıkmıştı ve Alche' nin dediğine göre ormanı geçtikten birkaç gün sonra anca varabilirdik. Yağmurun yağmasına ihtiyacımız vardı, açlıkla baş etmek susuzlukla baş etmekten daha kolaydı. Ayrıca ormanda yiyecek bir şeyler bulabileceğimizi düşünüyordum.

"Jolie neden kitabı değil de çiçeği almak istemişti acaba?" diye sordum. Gerçekten kaç gündür bunu düşünüyordum ama bir türlü bulamıyordum ve en sonunda Alche' ye sormaya karar verdim.

GÖZYAŞINDA AÇAN ÇİÇEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin