10. BÖLÜM

28 5 1
                                    

Ayinden sonra etrafı topladık, her ne kadar kendimi iyi hissettiğimi söylesem de Alche dinlenmem gerektiğini düşünüyordu. Alche geldiğimden beri dinlenmem gerektiğini söyleyip duruyordu. Canımın acısından etrafı pek inceleyememiştim, şimdi baktığımda her iki tarafımızda da volkanların olduğunu görüyordum. Etrafımız volkanlarla çevriliydi, biraz ileride orman gözüküyordu. Bir sürü çadır kurulmuş ve bir şekilde düzeni sağlayabilmişlerdi. Henüz kimseyle konuşma fırsatım olmamıştı, açıkçası kiminle iletişim kurmam gerekip gerekmediğini de bilmiyordum. Bir sürü yetişkin ve çocuk vardı, hiçbiri de benimle konuşmak için can atmıyordu.

Gökyüzü hala karanlıktı, yıldızları eskisi kadar göremiyordum. Sanki dünyanın başına gelen olaylar onların da ışığını kesmişti ve bu çok can sıkıcıydı.

Çadırlardan biraz uzakta tek başıma oturuyor ve etrafı izliyordum. İnsanların burada korunacaklarını düşünme sebepleri aklıma ne kadar yatmasa da karışamazdım. Dünyadaki olayların sonucunda her şeyin tersi olduğunu düşünüyorlardı. Mesela yağmur yağmayan yerlere yağmur yağmaya başlamış, buzulların azaldığı yerlerde olması gerekenden fazla buz kütleleri olmaya başlamış gibi. Daha öncesinde sönmüş volkanlar patlamıştı, buradaki volkanlar ise yirmi bir yaşıma girmeden önce patlamaya yakın olan volkanlarmış. Tersi bir şekilde etkilenip buradaki volkanların yanmayacağını düşünüyorlardı. Yine de patlama ihtimali söz konusuydu ve böyle bir durumda buradan sağ çıkmaları imkansızdı.

Ah, şu anda bir patlama olsa ben de sağ çıkamazdım.

Öksürük sesiyle irkildim. Başımı kaldırdığımda Taro’yu gördüm. Geldiğini fark etmemiştim. Bir şey demeden yanıma oturdu, bir bacağını kendisine doğru çekti. Diğer bacağını uzattı. Bir süre ikimizde konuşmadık, onun bir şeyler diyeceği belliydi ama anlaşılan cümlelerini bir araya getirmekte zorlanıyordu.

“Bunu neden yaptın?”

“Ne yapmışım?”

“Bilmemezlikten gelme Emery, Köpüş’ ü neden ormanda bırakmak istemedin? Ölebilirdin.”

“Ama ölmedim.”

“Hadi ama, özrün kabul olmasaydı şu an burada böyle oturuyor olmaz ölmeyi bekliyor olurdun.”

“Öyle olmasını mı isterdin yoksa?”

“Lafı çarpıtma lütfen.”

“Sana açık olacağım, Köpüş’ ün ölmesini istemedim. Beni, seni, Alche’yi korumak adına orada kalacaktı ve yaşamasına imkân yoktu. Ayrıca karşısında bir sürü hayvan vardı, illaki o hayvanlardan biri bizi yakalardı. Ormanda söz sahibi bir hayvan diyorsun ama zaten yaşlanmış. Bunu bakışlarından bile anlayabilirsin ve bana kalırsa sen de onu orada bıraksak öleceğini biliyordun.”

“Ölüp ölmemesini niye bu kadar önemsiyorsun?”

“Of, Taro. Of. Bak, bir canlının hayatından bahsediyoruz. Sence de onu korumak istemem normal değil mi?”

“O sana saldırdı.”

“Bu onun kontrolünde gerçekleşen bir olay değildi, her şeyi bu kadar kafana takma. Ortada abartılacak bir olay yok, üstelik bana saldırdığı kadar beni kurtardı da. Bence bana soracağına asıl kendine sormalısın. Sen onu nasıl orada bırakıp gitmeye razı geldin?”
Bir şeyler söylemesini bekledim, söylemedi. Sonrasında dikkatli bir şekilde gözlerinin içine baktığımda gözlerinin içindeki pişmanlık görülüyordu. O an bir şey demesine gerek bile olmadığını anladım.
Bazen cümle kurmak için kelimeler yetmezdi, kelimelerin tükendiği bir ortamı da sessizlik esir alırdı.
Ayağa kalktım, tekrar ona baktım. O ise yere kilitlenmiş bir şekilde bakıyordu. Gitmeye yeltendiğim sırada konuştu.

GÖZYAŞINDA AÇAN ÇİÇEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin