~26. bölüm~

18 14 0
                                    


Perşembe sabahı çok ama çok erken vakitte - ki hava hayla aydınlanmamıştı ve epey karanlıktı.

Okulun ayarladığı otobüslere binerek kamp alanına vardık.
Neyseki alana vardığımızda gök yüzü aydınlanmıştı ve doğanın o yemyeşil, insana huzur veren ortamı bizi günlük güneşlik ferah ve açık bir havayla  karşılamıştı.

Ağaçlar bir ressamın yeni yaptığı tablodan fırlamışcasına yemeyeşil gözüküyordu, kocaman gövdeleriyle sanki kollarını açmış bize 'hoş geldiniz' der gibiydiler.
Dalları gür yeşil yapraklarla donatılmıştı.

Yerlerde ise baharın yeni yeni flizlendirmeye başladığı sarı papatyalar toprağın üzerine adeta bir kilim gibi örtmüştü.

Ellerimizde bavullarımız ve uyku tulumlarımızla bize ayrılan kamp alanına doğru yürürken öğretmenlerimizde bazı kurallardan bahsederek ufak tefek uyarılarını yapıyorlardı.

Sonunda ağaçların daha az olduğu,  açık bir alanda durduk.

Oldukça güzel bir yerdi burası ve az ötede bulunana kocaman Gölde göz kamaştırıcıydı doğrusu.

"Bize ayrılan bölüm çitlerle çevrili çocuklar, herkesin bu alanda kalmasını istiyoruz, ormana girmeniz kesinlikle yasak. Aşağı bölgelerde mağaralar bulunuyor oralarada kesinlikle uzak duruyorsunuz.
Anlaştık mı? Şimdi beşerli dörderli guruplara ayrılıp Bahar hocanızdan çadırlarınızı ve çadır lambalarınızı alın." Son olarak gülerek ekledi. "Umarım diğer kişisel malzemelerinizi kendiniz yanınıza almayı ihmal etmemişsinizdir." Ellerini birbirine vurarak dikatleri üzerine topladı. "Haydi bakalım yerleşmeye başlayalım!"

Öylede yaptık. Efsunla çadırımızı alarak kendimize güzel bir alan seçtik.
Demirlerde hemen yanımıza gelip çantalarını yere bıraktılar ve kendi çadırlarını yapmaya giriştiler.
Bu konuda bir hayli usta görünüyorlardı zira hiç şaşırıp duraksadıkları bir an olmuyordu.

Çadırının  diraklerini çıkarıp toprağa gömdüler ve çadırın tentesini de direklerin üzerine yerleştirmeye başladılar.
Gerçekten iyi yapıyorlardı.
Acaba kime çekmişler bu konuda diye düşündüm biran.

Efsunda benim gibi burayı baya sevmişti, bavullarımız ağacın dibine bıraktığımızda Demirlerin yanımız geldiğini gördük.

Barış "yardıma ihtiyacınız varmı kardeşlerim" dedi sevecen bir sesle.
Efsunla başımızı olumlu anlamda salladığımızda bizimde çadırlarımızı kurmaya başladılar.

Çadırlar kurulduktan sonra yemek hazırlığına giriştik.
Biz çadırlarla uğraşırken hocalarda tek tek masaları hazırlamışlardı.

Her bir çardakta yemek hazırdı.
Bizde sağ taraflarda bir çardak seçip oraya yerleştik ve yemeğimizi yemeye başlamıştık.

Yemekten sonra herkes bir yerlere dağılmıştı.
Efsunla birlikte Göl kenarına gidip boş boş gezinmeye başladık.

Efsun kolumdan ayrılıp kayalık olan yere koştu.

Tabi bende peşinden gittim.

Efsunla büyük olan kayalığa çıktığımızda kayanın ucuna gelip aşağıya baktık.

Aşağıda olan Gölün devamını gördük.
Aşağısı gerçekten derindi.
Derinliği maviden siyaha büründüğü için çok kolay anlamıştım.
Çok güzeldi. Dalga sesleri insana huzur veriyordu adeta.

"Hadi oturalım" Efsunun dediğiyle kayalığa oturup ayaklarımızı aşağıya sarkıttık.
Başımı kaldırıp gök yüzüne baktım.

"Nasılsınız kızlar" arkamızdaki gelen ses oturduğumuz yerden kalkmamıza neden olmuştu.

DİĞER YANIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin