Sessizlik... Şuan ki durumumu en iyi anlatan tabir. Atmak istediğim çığlığı yutan, beni karanlığa çeken o ulu sessizlik.
Karanlık... Etrafı çevrelemiş, görmemem gereken çok önemli bir olayı içine hapsetmiş.
Hareketsizlik... Kıpırdamak istiyorum. Bileklerimde ki acıyı dindirmek için ellerimi oynatmak istiyorum. Bacaklarımda ki karıncalanmayı dindirmek için yürümek istiyorum. Gözlerimin isyanını bastırmak için göz kapaklarımı kırpıştırmak istiyorum. Ense kökümden başlayıp kuyruk sokumuma kadar giden ince sızıyı geçirmek için hareket etmek istiyorum. Yapamıyorum.
Hissizlik... Ne hissettiğimi bilmiyorum. Acı?.. Ağrı?.. Soğuk?.. Evet soğuk. Üşüyorum. Neredeyim ben?
Birkaç ayak sesi bana doğru gelen izbandutların habercisi olsa gerek. Hadi ama! En son ne olmuştu? Niye bir şey hatırlamıyorum ki? Hatırladığım son anıyı bulmak için çabalarken ayak seslerini daha net duymaya başladım.
1...
2...
3...Evet. Birbirinden bağımsız yürüyen 3 farklı adım sesi var. Birincisi yani bana en yakın olanın adımları gür çıkıyor. Bana diğerlerine yakın olması önden yürüdüğünü ve liderleri olduğunu gösterir. Alfa. Kendinden emin yürüyüşü ritmik. Adımlarını tahmin edecek olursam sol baskın sağ biraz daha hafif. Hmm askeri eğitim almış olsa gerek.
İkincisi alfa olduğunu tahmin ettiğim adamın sağında duruyor. Soldaki yani üçüncüye göre daha hafif adımlar atıyor. Adım sesi üçümcüden daha yakın geldiğine göre yamuk bir üçgen biçimindeler.
Sadece birkaç saniyemi alan durum değerlendirmesinin sonucunda olası dövüş taktiklerini düşünüyorum. Çevremde bana doğru yaklaşan 3 izbanduttan başka birileri var mı diye düşünürken ayak sesleri kesiliyor. Hayır ama daha durum değerlendirmem bitmemişti.
Harika, yine o ulu sessizlik. Gözlerimi açmak istiyorum ama uyandığımı görürlerse kim olduklarını anlayamadan sorguya başlarlar diye baygın halimden ödün vermiyorum.
"Bu kaltağın uyanması gerekmiyor muydu?" Kaltak mı? Ben mi? Hah! İşte buna münasip bir yerimle gülerim ben.
'Sakin ol. Sakin ol. Sana öğretilenleri hatırla. Sakin ol.' Diyen iç sesime hak vererek bana öğretilenleri düşünmeye başladım. Önce nerede olduğumu bulmalıydım.
Baygın halimle bana acı veren o ulu sessizliğin aslında olmadığını farkettim bir an. Müzik. Evet bir yerden hareketli bir şarkı sesi geliyordu. Sesin ritmine bakılırsa bir bardaydım. Burnuma daha yeni yeni dolan daha doğrusu benim yeni algıladığım alkol ve sigara karışımı bir koku bu tespitimi doğruluyordu. Şarkının bası güçlü olmasına rağmen bana boğuk boğuk gelmesi bardan uzakta, kapalı bir yerde olduğumu gösterirdi. Nefes almamı zorlaştıran rutubet ve ağır nemde bir deponun habercisiydi. Harika. Bir barın deposundaydım. Henüz 3 tane olduklarını tahmim ettiğim -büyük ihtimalle kas yığınından oluşan- adamlar yanı başımdaydı. Ellerimin kelepçe tarzı ipe benzer bir şeyle bağlı olması beni yavaşlatırdı. İkinci adım iplerden kurtul. Alkımım nerde? Alkım... Hangi kız bıcağına alkım adını koyar ki? Daha doğrusu kim bir bıçağa isim koyar ki?
Alkım benim için çok değerli. Çünkü bana çok benziyor. Alkım gökkuşağı anlamına gelir ve ben bu ismi koymak için pek düşünmedim. Alkım'ı gördüğünüz zaman aklınıza ilk gelen şey gökkuşağı olur çünkü aradığınız her renk vardır onda. Bana benzer yanı ise anlamı. Elvan... Renkler demek ama benle hiçbir bağı yok. Benim hayallerim bile renksiz. Ben nasıl renkli olabilirim ki? Ah! Kendine gel bunu düşünmenin ne yeri ne zamanı. Alkım'a ihtiyacım var. Hızla ve ufak hareketlerle baldırımdaki diğer bıçakları kontrol ediyorum. Onlarda yok. Belimdeki Astra A100 INOX umu kontrol bile etmiyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELVAN
Teen FictionRenksiz Hayallerin Hikayesi... Geçmişinde çok acı çekmiş ve adının anlamını yitirmiş bir kız... Elvan. En az kız kadar karanlık bir genç adam... Kaner. İki yalnızın hayatları hiç olmak istemedikleri bir yerde kesişir ve birbirlerinden başka sığına...