Kayıp Ruh | Giriş

109 10 15
                                    

Emma Howard, soyların ve bütün sorunların başlamasına sebep olan kişiydi.

İnsan bedeninin, aklının ve duygularının ruhuna bağlı olduğunu keşfettiğinde aklına gelen ilk şey ruhların arasında bir bağ olup olmadığıydı. Bunun cevabını bulmasıysa elbette uzun sürmedi. Bulduğu cevap ise hayırdı. Hiçbir ruh birbirine bağlı değildi. Fakat gençliğinin getirdiği heyecan ve merak ile bir karar verdi; ruhları birbirine bağlamaya.

İlk yaptığı şey insanların ruhlarını incelemek olmuştu. Birkaç yıl süren bu deneyler sonucu elde ettiği bir hiçten başka bir şey değildi.

Daha sonrasında araştırmalarında ona yardım edecek birisini buldu, aynı zamanda eşi de olan Andrew Howard'ı.

Yaptıkları deneyler başlarda zararsız olsa da bir yerden sonra ipin ucu kaçmaya başlamıştı. Öyle ki Andrew bile Emma'nın yaptıklarını desteklememeye, ondan ve saçma deneylerinden soğumaya başlamıştı.

Ancak Emma'nın gözü o kadar dönmüştü ki ne kendisini durdurabilmişti ne de yaptıklarının yanlış olduğunu fark edebilmişti.

Hırs, insanların yeni yaratıcısı olma hırsı gözünü bürümüştü. Öyle ki deneyler sırasında zarar verdiği insanlar umrunda bile olmuyordu. Onun tek derdi tüm insanlığın onu bilmesi ve tanımasıydı. Ki yakında da öyle olacaktı.

Deneyleri bir sonuca bağlamak için yaklaşık on yıl geçmesi gerekmişti. Acıyla ve kanundan kaçmayla geçen bir on yıl. Sonucunda ise insanlık suçu sayılabilecek türden şeyler elde etmişlerdi. Ruhları ellerinden alınmış insanlar, bir nevi ölü sayılabilecek başka insanlar ve hayatları ellerinden alınmış başka insanlar...

Yaptıkları bu insanlık suçuna rağmen Howardlar, özellikle de Emma Howard, insanların bunu kabul edeceğini, hatta anlayışla karşılayacağını söylemişlerdi. Andrew ise insanların bu gerçeği reddedeceğini öne sürmüştü.

Nitekim ikisinin dediği de oldu. Başlarda küçük gruplar, daha sonrasında ise neredeyse şehirler dolusu insan ruhlarının birbirlerine bağlanmasını, tek bir Soyun altındaki yüzlerce ruh olmayı dilediler.

Emma Howard insanların bu tepkisinden hoşnuttu. Fakat bir kısım bu deneylere başından beri karşı çıkıyordu. Bu karşı çıkanlara önderlik eden kişi ise Emma'nın kocası, her şeyde başından beri bulunan Andrew Howard'ın ta kendisiydi. Bu insanların karşıtlığının sebebi ise işledikleri insanlık suçuydu. Fakat bir yandan da insanlar, ruhlar birbirlerine bağlandıkları zaman ortaya çıkan farklı güçlere ve Soylara karşı çıkmışlardı. Düzenin bozulduğunu öne sürerek ayaklanmalar çıkartmışlardı. Fakat devletler ve krallıklar Emma'nın tarafında olduğundan bu insanlar hemen susturulmuşlar ve çoğu insanın yaban bir bölge olduğu için gitmediği uzak bir kıtaya sürülmüşlerdi.

İlk isyanların ardından yaşadıklarını bir süre sonra kabullendiler.

Kendilerine orada yeni bir hayat kurdular ve kendilerine Tarafsızlar dediler. İnsanların tek bir şeye bağlı olmasının özgürlüğü kısıtladığını savundular. İnsanların özgürlüklerinin ellerinden alındığını iddia ettiler.

O sırada Emma Howard'ın uzun süren deneyleri sonucunda İlk Nesil yani İlk Soy Sahibi insanlar çoğalmaya başlamıştı. Daha sonrasında İlk Soy Sahipleri, Emma Howard'ın ikinci deneyleri sonucunda elde ettiği İkinci Nesil'e yerlerini bıraktılar.

Emma Howard Üçüncü Nesil için deneylere başlamışken evinde ölü bulundu. Laboratuvarı ve evi yetkililer tarafından mühürlendi ve bir daha açılmamak üzere kapatıldı. İçindeki sırları ve deneyleri ise bir daha kimse ne gördü ne de konuştu.

Soylara gelecek olursak, İlk Nesil'de dört soy vardı. Uyuyanlar, Dirilenler, Ölümsüzler ve Ölüler.

İkinci Nesil'de ise toplam altı soy vardı. Uyuyanlar, Ölüler, Ölümlüler, Ölümsüzler, Dirilenler ve Yaşayanlar.

Fakat iki nesil arasındaki en büyük fark, İlk Nesil'in kendilerine ait güçleri varken İkinci Nesil'in bundan mahrum olmasıydı. Bu da çok geçmeden aralarında bir çatışma yaşanmasına neden olmuştu.

Aralarındaki çatışmaya girmeden önce bu Soyların güçlerinden de bahsetmek lazım.

İlk Nesil'den olan Uyuyanlar sadece geceleri uyanık kalıyordu, Dirilenler öldükleri anda yeniden başka bir bedenle doğuyorlardı, Ölümsüzler diğer insanların aksine birkaç saatlik uykuyla çok daha uzun süre idare edebiliyorlardı, Ölüler ise en belirsizleriydi. Bazılarına göre onlar katildi, bazılarına göre ise onlar şifacıydı. Birinci Nesil'den olan Ölüler'in yaptıklarına şahit olanlar ise onların her ikisi de olduğunu iddia ediyordu. Hem şifacıydılar hem de katil.

İlk Nesil yerini yavaş yavaş İkinci Nesil'e bırakırken İkinci Nesil Soy Sahipleri gruplaştılar ve kendilerine birer krallık seçtiler. Ölüler Morte'u, Uyuyanlar Tamsha'yı, Ölümlüler Jartihyan'ı, Ölümsüzler Daichi'yi, Dirilenler Mokasel'i ve Yaşayanlar Aure'yi kurdu. Uzun bir süre boyunca da birbirleri ile huzur içinde yaşadılar. Ancak, daha sonrasında bazı sorunlar baş göstermeye başladı. Bunlardan ilki Tarafsızlar ve Ölümsüzler arasındaki savaş olmuştu. Savaşın sebebi ise tahmin edilebilirdi, Tarafsızların soylara karşı olan nefreti.

Tarafsızlar ve Daichi arasındaki savaş bittikten birkaç yıl sonra çok geçmeden Tamsha ve Morte arasında da bir savaş başladı. Bu savaşın sebebi ise Tamsha'nın Morte'da yaşayan insanları katil olarak görmeleriydi. Tabii ki altında yatan başka sebepler de vardı fakat kimse bunları dile getirmeye cesaret edemiyordu. Özellikle de İlk Nesil'den olan ve toplumdan gerçek kimliklerini saklayan azınlık.

-Cedric

Yaşayan ÖlülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin