09

509 72 132
                                    

soobin ve beomgyu mutfağa girdiğinde beomgyu'nun annesi ile birlikte fasulye kırma işine ara verdik. soobin'e kaçamak bir bakış attığımda bana baktığını gördüm ve gözlerimi hızla kaçırdım ondan.

"oy oy oy, teyzesinin bir tanesi." eun jung teyze ayağa kalkıp soobin'e sıkıca sarıldı. beomgyu'yu da öptükten sonra üzerlerini değiştirip ellerini yıkamaları için odaya gönderdi. masanın üzerindeki şeyleri toplayıp tabakları koydum. eun jung teyze de tabaklara sıcak yemekleri koydu.

onlar mutfağa girdiğinde ellerimi yıkama bahanesi ile kaçtım oradan. soobin ile yüzleşmeye hazır değildim. muhtemelen ağzını açtığı an ağlamaya başlardım.

tuvalete girip bir şarkı mırıldanarak ellerimi yıkamaya başladım. fasulye kokusunun ellerimden gitmesini istiyordum.

tuvaletin kapısı kapatılıp kilitlendiğinde hızla bunu yapanın kim olduğuna baktım. soobin sırtını kapıya yaslamış, kollarını göğsünde birleştirmişti. ciddi soobin...

"hemen geliyordum ya." önüme dönüp elime bir kez daha sabun sıktım. "elime sinen şu kokuyu halledeyim hemen geliyorum. sen gidip yemeğini ye hadi. bana bakmanı eun jung teyzse söyledi değil mi? aslında ben yedim bir şeyler ama bunu söylersem-"

bana arkadan sarıldığında sözlerime olduğu gibi son verdim. köpüklü ellerimle lavabonun köşelerine tutundum. düşmemek için oradan aldım desteğimi. gözlerimi yumup başımı önüme eğdim.

alnını sırtıma yaslamış halde bir süre durdu soobin de. sıcak nefesi ince tişörtümü çarpıyor ve o kısmı ısıtıyordu. "beomgyu hiçbir şey anlatmadı. yani, iş sana düştü kai. neler olduğunu bilmek istiyorum."

gözlerimi açıp kafamı kaldırdım. o da doğruldu ve aynadan bana baktı. sarılışını sıkılaştırıp çenesini omzuma koydu. üzgün görünüyordu. elbette bana kırılmıştı.

"soobin," dedim kısık bir sesle. "anlatamam." kaşları hafifçe çatıldı. "anlatmayacağım." onu nazikçe itekledim ve kendimden uzaklaştırdım. yüzüne bakmıyordum. "anlatmak istediğim bir şey değil. umarım beni anlarsın. eğer gün gelir de anlatmak istersem anlatırım ama şu an... hayır, kimseye anlatmak istemiyorum bunu."

"iyi ama neden? kai," kolumu tuttu ve ona bakmam için kafasını yana yatırdı. "beomgyu, çocuklar gibi saatlerce ağladığını söyledi bana. sana bunu yapan neyse, kimse söyle bana. yalvarırım söyle. yapabileceğim bir şey varsa-"

"yok." sustu. kolumu yavaşça bırakıp bir adım geriledi. sesimin titremesine ve boğuk çıkmasına mâni olamamıştım. "yok." dedim ağlamaklı bir sesle. "yapabileceğin hiçbir şey yok soobin. sadece zorlama ve zaman ver bana. eski halime döneceğim, söz veriyorum döneceğim." kapının kilini açıp yutkundum. "eun jung teyze kızmadan gidelim hadi."

"beomgyu," oturacak yer yokmuş gibi masasının üzerine oturmuş, duvarındaki fotoğrafları inceliyordum. soobin'in üçümüz için yaptığı tostları yerken odada oturuyorduk üçümüz de. sessizdik.

"hm?"

"taehyun ile hiç yakışmıyorsunuz var ya."

"siktir git." diye homurdandı. "ona kalırsa sen de dünya üzerindeki hiç kimseyle yakışmıyorsun." gözlerimi kısıp ona baktım. "şu tipe bak. seni kim alır be?"

omzumu silktim ve kaşarlı tostumdan bir ısırık alıp kaşarın sünmesini sağladım. "kimse almasın." dedim. "umurumda değil." soobin dışında biri alacaksa kimse almasındı zaten. elimle bir fotoğrafı gösterdim. "bunu ne zaman çektirdiniz? ben de lunaparka gitmek istiyordum, niye bizsiz gittiniz?"

fal # sookaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin