Odanın köşesinde bir yerde duran vazonun parçalara ayrılması ile gözlerimi oraya çevirmiştim ama üstüme düşen Hyunjin ile yeri boylamıştım.
Tanrım... N'aptım ben..?
Elimdeki silah yana düşerken Hyunjin'i üzerimden yavaşça itip oturur pozisyona geçerek kana bulanan gömleğine baktım. Kulaklarım çınlıyordu hala silah sesi yüzünden. Hyunjin elini vurulan yere bastırıp gözlerini sıkıca kapatırken ne yapmam gerektiğini asla bilmiyordum. Korkuyorum...
"Hyunjin..."
Acı içinde bana baktı. Hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri yukarı doğru kaymış ve kapanmıştı. Çığlık atarak onu kollarım arasına aldım.
Hayır, hayır bir şey olmayacak. Kurşun belini sıyırıp vazoya isabet etti. Bir şey olmayacak, olmayacak!
"Hyunjin aç gözlerini... Beni duyuyor musun?" kendi kendime konuştuğumu bilmek berbattı, çünkü mırıldanmaları da sona ermişti. Odanın kapısını hızla açılınca panikle oraya baktım. Min Ho, Nahye Hanım ve birkaç adam. Min Ho koşarak geldi, beni iterek Hyunjin'i kollarına aldı, "Ambulans çağırın lan!"
İçimdeki korku git gide büyürken Nahye Hanım beni tutup odadan çıkarmıştı, "Sakin olun Küçük Hanım, ambulans şimdi gelecektir."
"Nereye götürüyorsun beni?" diye sordum ağlamaya devam ederken, "Görmemeniz daha iyi olur."
"Ben vurdum onu! Görmesem ne değişir?"
"Tamam, bunu sonra konuşuruz. Mutfakta bekleyin sakinleşene kadar. Sizde yaralanmışsınız."
Başımdaki yarayı kastediyordu. O neydi ki? Çocuğu vurdum resmen... İstemeyerek de olsa vurdum! Bu aptal yaranın ne önemi vardı?
Nahye Hanım mutfağın kapısını kapatıp beni burada bi' başıma bırakmıştı. Bir süre sonra daha fazla dayanamayıp çıktım, tam o sırada Hyunjin sedye ile götürülüyordu. Peşlerinden gitmek istediğimde, adının Changbin olduğunu anımsadığım kalıplı bir adam beni durdurdu.
"Yeteri kadar bela açtın başımıza, burada kal."
Üzerimdeki elini sertçe iterken kaşlarım çatıldı, "Senden emir almıyorum."
"Çocuğu vurduktan sonra hangi yüzle hastaneye geleceksin?"
"Bilerek mi yaptım aptal herif! Çekil şuradan!"
"Meg! Hyunjin! Aman Tanrım neler oluyor burada?!!"
Nefret ettiğim kulaklarıma dolarken gözlerimi devirerek kapıya baktım. Korku dolu ifadesi ile yanından geçenlere baktı, sedyedeki Hyunjin'i görünce çığlık atmıştı. Hemen onları durdurup Hyunjin'in yüzünü avuçları arasına aldı. Küçük el çantasını da adeta fırlatmıştı.
"H-Hyunjin... Oğlum."
Başka yöne çevirdim bakışlarımı. Onlar hastaneye gitmek üzere evden çıkarken benim istesem de gidemeyeceğimi anlayıp gerisin geri dönüş yaptım. Merdivenleri çıkıp odaya girdim. Yerdeki lan lekesini görünce ayağım takılmıştı, geri yalpaladığımda beni tutan Nahye Hanım oldu.
"Küçük Hanım buraya giremezsiniz! Önce temizlememe izin verin lütfen."
Çok fazla kan akmış...
"Ben vurdum onu... Ben yaptım." mırıldanıyordum kendi kendime. Yaptığım aptallığı bir boka yaramayan beynime anlatmaya çalışıyordum sanki. Vasıfsız bir tenekeden farkım var mı? Neyime güvenip de aldım o silahı elime?
"Ben yaraladım Hyunjin'i."
"Meg... Kızım yapma böyle." Nahye Hanım'ın son derece şefkatli çıkan sesi bir işe yaramıyordu, berbat hissediyorum hala. Beni yatağa oturttu, sonra kan lekesini temizledi ve kırık vazoyu faraş ile topladı. Etrafa baktım, sanki az önce yaşananlar hiç olmamıştı. Ben saçma sapan bir şey yapmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER | Hwang Hyunjin
FanfictionMeg, Güney Koreli bir anne ve Endonezyalı bir babanın tek kızıydı. Annesi kariyerini ailesine tercih edip Kore'ye döndüğünde Meg on yaşındaydı. Yaklaşık sekiz yıl sonra Bayan Joo yüksek statüsünün verdiği güç ile kızını kaçırmış ve velayet davası so...