Joo ile kahvaltı sofrasında otururken canım fazlasıyla sıkılıyordu. Erkenden kalkıp banyo yapmış, saçlarımı kurulamış, bulduğum en güzel kıyafeti giymiş ve hevesle odadan çıkmıştım. Ama şu kahvaltı sofrasında inene kadar Hyunjin'i uzaktan bile görememiştim. Erkenden çıkıp gitti mi ya..?
Joo ekmek sepetini önüme itti, "Düşünceli görünüyorsun tatlım?"
Ona bakıp kafamı iki yana salladım, "Yoo..."
"Aa? Anneyle dertleşmeyecek misin?"
"Derdim falan yok."
Güldü, "Peki madem. Olmasın zaten bugün." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım, "Bugün mü?"
"Bugün hep birlikte kahvaltı yapacağız. Sofranın beş kişilik olduğunu fark etmedin mi bugün?"
Bu evde her şey on kişilik gibi gereksiz derecede fazla olduğundan fark etmemişim.
"Hayır."
"Hyunjin'in doğum gününe özel bu sabah hep birlikteyiz." cümlesinin bitmesiyle Hyunjin ile Min Ho'nun içeri girmeleri bir oldu. Asık suratım anında toz olup uçarken yüzümdeki gülümsemeyi gizleyemeden Hyunjin'e baktım. Bugün daha bi' yakışıklıydı sanki. Her zaman giydiği siyah ceket, beyaz gömlek, siyah pantolon ve özenle geriye taranmış siyah saçlar... Of Meg! Çocuğu gözlerinle yedin!
Hyunjin sonunda bana baktığında bıyık altından tebessüm etmiş ve Joo'nun görmediğine emin olduktan sonra bana göz kırpmıştı. Sessizce gülerek kafamı öne eğdim. Min Ho ile birer sandalye çekerek oturdular. Hyunjin'in tam karşımda oturması bugünü güzelleştiren tek şeydi. Nahye Hanım bir sepet meyveyi de masaya koyduktan sonra yanımdaki yerini aldı. Hizmetli dolu bu evde Joo'ya en yakın üç kişi bu kadardı işte.
"Herkese günaydın." diyen Joo'ya eğilerek saygı selamı verdiler. Ben? Rüyasında görür.
"Kahvaltıya başlamadan önce, Hyunjin; iyi ki doğdun oğlum, doğum günün kutlu olsun. Umarım bundan sonraki doğum günlerinde de hep beraber oluruz."
Hyunjin gülümsedi, "Çok teşekkür ederim efendim."
Bir adam, elinde lacivert bir kutu ile geldi. Joo ondan kutuyu aldığında bunun saat olduğunu anlamıştım. Hatırladığım şey ile gözlerim bileğine kaydı. Bileklik hala ondaydı. Çıkarmamıştı.
"Bu yaşıma kadar aldığım en güzel hediye."
Gülümsedim, gece boyunca kafamdan çıkmamıştı. Orada saatlerce onunla kalabilirdim ama birine yakalanma korkusuyla ayrılmak zorundaydık. Ben odaya gitmeden önce bileğimden yakalamış ve son bir öpücük çalmıştı dudaklarımdan. Heyecandan uyuyamamıştım...
Joo kutuyu Hyunjin'e uzattı. Hyunjin teşekkür ederek kutuyu alıp açtıktan sonra şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu, "Başkan'ım... Bu çok değerli."
"Sen de değerlisin Hyunjin, böyle saatleri senin gibi saygın insanlar takmalı. Hadi, bileğinde göreyim." söylemeden edemeyeceğim; sözleri güzeldi. İnsana kendini önemli hissettiriyor.
Hyunjin önce sağ bileğine takmak için davrandı ama bir an durup diğer bileğine taktı Min Ho'nun da yardımı ile. Joo gülümsedi, "Çok yakıştı. Ama sağda daha iyi durmaz mıydı?"
Hyunjin sağ bileğini ortaya çıkararak, "Orada da başka değerli bir şey var." dediğinde Joo bilekliğe baktı, "Ah... Ne kadar tatlı bir bileklik. Kimden? Nahye Hanım?"
Nahye Hanım kafasını iki yana salladı. Hyunjin bana baktığında anında kafamı öne eğdim.
"Yok... Çok özel birinden."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DAUGHTER | Hwang Hyunjin
FanfictionMeg, Güney Koreli bir anne ve Endonezyalı bir babanın tek kızıydı. Annesi kariyerini ailesine tercih edip Kore'ye döndüğünde Meg on yaşındaydı. Yaklaşık sekiz yıl sonra Bayan Joo yüksek statüsünün verdiği güç ile kızını kaçırmış ve velayet davası so...