Ne dar ne geniş sayılabilecek alanda ilerlerken bakışlarım kolumdan tutup yönümü gösteren gardiyana kaydı. Yürüyüşünden bile belki yüzlerce kez bu koridorlarda kolundan yakaladığı birini sürüdüğü belliydi . Her adım attığında postallarından çıkan gür ses aynı şeyi tekrarlıyormuş gibiydi.
Suçlusun suçlusun suçlusun suçlusun suçlusun
Metal kapının önünde durmamıza rağmen hala aynı kelimenin fısıltılarını duymamla sesin kaynağının içimde bir yerlerde olduğunu fark ettim. Dudaklarım kıvrıldı, kahkaham ilk kez benden izin almadan dudaklarımdan fırladı. Kolumdan yakalanmamış olsam ellerimi karnıma bastıracaktım ama tepemde dikilip beni süzen gardiyan buna engel oluyordu.
"Dur bismillah içeri yeni girdin, daha var kafayı sıyırmana." Cümlesi ortamdaki tüm trajikomikliği silip süpürürken 'hayır' dedim içimden. Kafayı sıyırmamın son aşamasındaydım. Öldürmediğim bir adamın kanını üzerime dökmüşlerdi, bunu çözmem gerekiyordu ama daha nasıl içeri tıktırıldığımı bile bilmiyordum. İşin sinir bozan tarafıysa bunca boka batmışlık arasında beni çıldırtan asıl şey bu değildi.
Kazanmak üzereydim, zafere parmağımla dokunmuştum bile. Tepede durmanın ve tüm pislikleri temizlemenin...en önemlisi Tekin'i dizlerinin üzerine çökmüş boynu yere eğilmişken karşısında dimdik durmanın bir adım uzağındaydım. Şimdiyse ulaşmak üzere olduğum her şey yerle bir olmuştu. Kafamdaki gürültü artarken Tekin'le ilk kez karşı karşıya geldiğimde aklımdan geçenleri hatırladım.
'Eğer dibe gideceksem onun da benimle geleceğinden emin olurum.'
Nasıl olduğunu bile bilmediğim bir şekilde söylediğim şey gerçekleşmişti de.Gardiyan kapıyı açıp beni sırtımdan ittirince karşı koymadan içeri adımladım. Koğuştaki tüm bakışlar bana dönerken ben de umursamazca yeni yüzlerde gözlerimi gezdirdim.
Ölmesine üç gün kalmış yaşlı, kaslı adam, sırık velet, emeklilik yaşında duran iki adam, orta yaşta vasat adam.
Kafamda hepsine bir isim verirken gerçek isimlerini sikime takmak gibi bir düşüncem yoktu. Nasıl olsa bu cehennem çukurundan bir an önce defolup gidecektim.
Arkamdan gardiyanın kapıyı çarpma sesi duyulurken yatakta ve masanın etrafında oturan birkaç kişi ayaklandı. "Hoş gelmişsin evladım, Allah kurtarsın." Yatağında oturan yaşlı adama bakarak kafamı salladım. Hepsi teker teker selam verirken en azından şu anlık beni rahatsız edecek ve işime burnumu sokacak tiplere benzemediklerinden memnundum.
"Yatağın şu en sondaki abi." Kafamı sırık velete çevirdim. Eğer biraz daha iyi bir durumda olsaydım bu çocuğun burada ne bok işi olduğunu sorgulardım ama hayatımda hiç olmadığım kadar dipte olduğum gerçeği başka bir şeye odaklanmamı imkansız kılıyordu.
Yatağa kadar beni takip eden sırık, yerleştiğimde de başımda dikilirken 'ne var' anlamında kafamı salladım. Gözlerini kaçırırken ağzının içinden "Ayıp olmayacaksa ne suç işledin?" diye konuştu. Sorusu Tekin'e olan nefretimi daha da körüklerken ağzımı açmadan çenesinin kapanmasını sağlayacak bir bakış attım. Zaferimi elimde tutarken bir şekilde bok etmekti suçum.
Gözü korkmuş olacak ki bir şey demeden yanımdan ayrıldı. Günün tüm yorgunluğu ve Nihat yüzünden aldığım yaralar yeni yeni kendini hissettirirken yatağa uzandım. Üst ranzanın demirliklerini izlerken aklıma en son ranzada yattığım zamanlar geldi. Üzerinden yüzyıllar geçmiş gibi hissettiren yetimhane anılarım kafama doluşurken dünyadaki her şeyi yenebileceğine inanan aptal gençliğimden bir adım bile ileri gidememek canımı yaktı. Hala yenmeye çalıştıklarım üzerime yıkılıyordu ve ben hala bir ranzanın demirliklerini izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzsiz -GAY
Lãng mạn"Ee, söylesene yıllardır peşini bırakmadığın adamla aynı hapishane koğuşuna düşmek nasıl bir duygu Komiser?" Kurduğu alaylı cümleyle bakışlarım, bir insanı çıplak elle öldürebilecek kadar heybetli duran adamda sabitlendi. "Bok gibi." Komiser Yavuz v...