11. Her Şeyin Kaybı

2.8K 290 63
                                    

Yarım saattir arabanın arka koltuğunda akıp giden yolu izliyordum. Gerginlik tüm vücudumda gezinip kasılmamış bir kasımın kalmasına bile izin vermezken bu durumda bile bir çıkar yol bulmaya çalışan zihnime susması için bağırmak istedim.

İki seçenek arasında kalmıştım ve bu sefer bir adım ileri gidecek kadar gözden çıkarılası olmayan diğer seçenek yüzünden ilk kez bir kapanın içine düşmüştüm. Eğer bir gün yakalanırsam bunun hep çok ani ya da çok dramatik olacağını düşünürdüm, ne de güzel yanılmışım. Oysa bu kendi ellerimle kendi kaybedişimi avuçlamamın gerektiği iğrenç bir kayıptı. Tekin, böyle bir konuda bile aklımın sınırları dışındaki ihtimali gerçekleştirmeyi başarmıştı.

Araba durduğunda önümdeki bomboş alana baktım. Kafamı sola çevirdiğimdeyse büyük bir arazi eviyle karşılaştım. Beni bir depoya çağıracağına adım gibi eminken ihtişamlı ve tüm ışıkları yanan ev şaşırmama sebep oldu. Kapıyı açarak arabadan çıktım. Nihat arabadan çıkıp kapıyı kapatınca önüme geçti ve elini bana uzatarak "Silah" dedi.

Varlığına biraz olsun sığındığım silahı cebimden çıkarıp Nihat'a uzatırken sinir dolu bir bakış yolladım.

"Bu tavırların birazını da Tekin başkana sakla, hepsini bende harcama istersen." dedi alayla.
Eğer fırsatım olursa ilk işim o boş konuşup duran ağzının bir daha açılmayacağına emin olmaktı. Nefretim parmak uçlarıma kadar dağıldı.

"Beni tanıyamadığın ne kadar belli, benim bıçaklarım asla bitmez." dedim sinirimi yansıtmayan ve sırıtan bir ifadeyle. Bana gözlerini diktiği ve sinirle baktığı birkaç saniye sonunda önden ilerlemeye başladı. Peşinden geliyor muyum diye baktıktan sonra adımlarını hızlandırdı.

Çimenlik alanı geçerek kapıya geldiğimizde, anahtarı deliğe sokarak içeri girdi. Peşinden girdiğimde her zamanki gibi vücuduma küçük bir alev sıçradı, İzsiz'in içerde olduğunu bilmek için gözlerimi üzerine dikmeme gerek olmadığı bir seferi daha yaşamama engel olamadım.

Geniş holü geçerken açık olan büyük bir kapının önünde durdu Nihat.
"Efendim, biz geldik. İçeri girebilir miyiz?"

İçeriden gelecek sesi beklemeden Nihat'ı omzundan ittirerek içeri girdim. Nerede olduğunu bulmak için odayı taramaya bile gerek duymadan kahvelerim, karşıdaki adamın koyu gözleriyle buluştu. Tekinse çoktan gözlerini bana dikmiş her zamanki alaylı olup olmadığı anlaşılamayan gülümsemesiyle bana bakıyordu. Genişçe bacaklarını açmış, tek elinde parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarası dururken öteki eli bacağının üstünde konumlanmıştı.

"Hoş geldin Yavuz." İsmimi ağzından duymak vücudumda küçük bir akımın dolaşmasına sebep oldu ama hiçbir şey demeden ona bakmaya devam ettim. İçimdeki yenilgiyi görmesin istedim o an, kaybetmemin nasıl içimi yiyip bitirdiğini sürekli ne yapacağımı söyleyen zihnimin ağzını bıçak açmadığını görmesin istedim.

En sonunda tüm duygularımın üzerine çarşafı çekebildiğimde "Takipçi olanın ben olduğumu sanırdım, noldu küçük piçin bana çok mu özendi?" dedim Nihat'ı kastederek. Karşıma geçip yüzüme karşı Ali'yi öldürmekten bahsetmesi hala daha kanımı kaynatacak kadar çileden çıkartıyordu beni.

Arkamdan sinirli bir soluk gelirken ben de keyiflice sırıtıp Tekin'in karşı koltuğuna oturdum ve onun kadar rahat gözüktüğüme emin olana kadar da bakışlarımı Tekin'e çevirmedim.

"Duygularını incittiysem özür dilerim ama seni bulmam gerekiyordu, ben de senin için uğraşmaya değer dedim." dedi. Derin sesi bana ulaştığında sanki aşık olduğu bir kişiyle konuşuyormuş gibi gözüken romantik cümlelerinin altında saklı olanlar zihnime doluştu. 'Seni bulmam işte bu kadar basitti.' diyordu bana. 'Bu benim oyunum, kabul et.'

İzsiz -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin