23. İstenmeyen

1.9K 222 59
                                    

Sağımdaki gardiyan kolumu tutmadan yanımda ilerlerken arkamdan gelen güçlü adım seslerini duydum ama kafamı çevirmedim. Arkamdakinin İzsiz'im olduğunu anlamak için dönüp bakmama gerek bile yoktu.

"Yanındaki esmer kimdi?" Beklemediğim soruyla kafamı sola çevirdim ve arkamdaki gardiyanla yan yana yürüyen Tekin'e baktım.

"Ebenin yörekesiydi Başkan, bildin mi?"

Cümleme kısık bir sesle gülerken nihayet sustuğunda koğuşa giden adımlarıma odaklandım. Yeniden kapana kısıldığım cehenneme dönüyordum.

"Kemik fırlatsan koşup yakalayacak bir tipe benziyordu. Senin gibi birinin ne işi var bu tiple?"

Benim gibi biri...

Cümlesi sinirden sıyrılıp keyfi yaşamama sebep olurken "Tam da bu sebepten yanımda ya." dedim.

Tekin'in benimle dalga geçmek için hazırda bekleyen alaylı ifadesini görmek için kafamı tekrardan sola çevirdim ama suratında görmeyi beklemediğim ciddi bir ifadeyle bana bakıyordu. Göz göze gelince yeniden önüme döndüm.

Yanımdaki gardiyan, tekrardan laf dalaşına gireceğimi anlamış gibi kolumu hafifçe ittirirken "Koğuş yetmedi mi, kesin konuşmayı." dedi.

Koğuşun önüne gelmemize rağmen ilerlemeye devam ettiğimizde anlamazca etrafa bakındım.
"Havalandırma saati geldi, sizin koğuş da çıktı zaten. Direkt çıkın bahçeye." Arkamdaki gardiyanın söylediklerine bir şey demezken nispeten geniş kapıya vardığımızda kapıdan açık havaya çıkarak derin bir nefes aldım.

Normalde herkesi görmezden gel politikamı uygulasam da geniş açık alanın köşesindeki bir yere yerleşip dolaşan ya da topla oynayan insanları izlemek istemiyordum. Bunun yerine bizim koğuştakileri aradı gözlerim. Banklardan birinin masasına ve tahta oturma yerine yerleşmiş yaşlı, emekli iki numara ve cılızı görmemle onların yanına ilerledim.

Bir şey demeden otururken onlar da garipsemeden yana kaydılar. Gözlerim arkamda bıraktığım Tekin'e kayarken en az on kişi olduklarını saydığım, yana doğru uzanan oturma yerine yerleşmiş insanların yanına ilerlediğini gördüm. Tek kelime etmeden önlerinde durduğunda, adamlar yanlara kayarak ortalarında koca bir boş alan bıraktılar. Tekin'in emrine amadeymiş gibi bir boyun eğme taşıyan halleri karşısında kaşlarımı çattım.

Hiçbiri tekin tiplere de benzemiyordu. Nasıl olmuştu da daha önce hiç havalandırmaya çıkmadan yanlarına yerleşebiliyor hatta onlara emreder bir şekilde durabiliyordu? Tekin'i tanıyorlar mıydı?

Hedefime o kadar odaklanmıştım ki normalde olsa hemen dikkatimi çekecek durumu zor bela fark edebilmiştim ama anladığımdaysa gittikçe daha çok rahatsız etmeye başladı.

Gözler...üzerine dikilmiş gözler...

En az yirmi çift göz bedenimde geziniyordu. Kimisi kaçak göçek, kimisi sinsice sırıtarak, kimisiyse öldürmek ister gibi. Çoğu da Tekin'in yanında duran adamlardı.

"Olayı ne bunların?" Sohbet eden üçlü, cümlemle bana dönerken cümleyi açmama bile gerek kalmadan ne kastettiğimi anlamış gibi birbirlerine bakındılar.

"Yavuz abi, sen komiser olduğunu söylemiştin ya?"

Cılıza dönerek kafamı 'Ne olmuş Komiser olmama' anlamında yana yatırdım.

"Şey, bu bir şekilde diğer koğuşlara da yayılmış."

Yaşlı olan elini omzuma atarak birkaç kez patpatlarken "Buradaki insanlar polisleri sevmezler anlayacağın üzere." Çünkü hepsini içeri tıkan kişiler polislerdi ve şimdi içlerinden birinin burada olması, sinirlerini yöneltecek bir nesne buldukları anlamına geliyordu.

"Arkanı kollasan iyi edersin evlat. Seni rahat bırakacaklarını sanmam."

Emekli amca sanki içten içe korkuyormuşum gibi güven verici bir ifadeyle bana bakıyordu. Katarakt gözleri ne kadar iyi görebilirdi bilmem ama içimde aradığı şeyden eser yoktu.

"Benim hayatım, arkamı kollamakla geçti amca. Dert edeceğim bir şey değil." Cümlemle beraber dudaklarım da yukarı kıvrılırken keyifli bir ifade suratıma yerleşti. Bacaklarımı daha da genişletirken sol kolumu masaya yasladım.

Çıkmak istediğim çukurda belaya bulaşmak falan istemiyordum ama eğer birileri özel olarak belasını bulmak istiyorsa...eh, kimseyi kıracak da değildim.

Daha fazla etrafı süzmeyi istemezken kafamı yanımdaki sırığa çevirdim. Üstüne eğreti bir ifadeyle cesaretliymiş gibi gözükmeye çalışıyordu. Sanırım bakışlar onu korkutmuştu.

"Yavuz abi, boşver sen onları. Ben seninle takılırım yalnız kalmazsın. Hatta koğuştakiler de takmaz böyle şeyleri, vallahi bak."

Zayıf teselli çabası ister istemez gülmeme sebep olurken elimi saçlarının arasına atıp iki yana karıştırdım. Gülüşümü, dudaklarımı birbirine bastırarak durdururken sesimi alçalttım.

"Ama ben korkarım cılız. Bana zarar vermeye çalışırlarsa da korur musun beni?"

Söylediğim şey onu dehşete düşürmüş gibi önce bana sonra etrafına bakındı. Birkaç saniye boyunca kekeledi. En sonunda bedenini bedenime yaklaştırdı.
"Yavuz abi, ben dövüşten hiç anlamam ama yastığımın altında çatal var. Onu kullanabilirim."

Daha fazla dayanamazken karnımı tutarak kahkaha attım. Cılızdaki cesarete bak sen, beni çatalla koruyacakmış! Ellerim hala karnıma sarılıyken kafamı yana çevirerek cılıza baktım. Dalga geçtiğimi anlamış olacak ki dudağını bükmüş bir şekilde beni izliyordu.

"Aşkolsun Yavuz abi." Kolumu cılızın omzuna atarken çocuğu kendime çektim.

"Ulan cılız, alem adamsın."

"Mert benim ismim." Homurdanması zor bela durdurduğum kahkahamı canlandıracak gibi oldu.

"Cılızların sesi de cılız oluyor demek ki, anlamıyorum ne dediğini." En sonunda pes ederek kollarını birbirine bağladı.

Havalandırma bitene kadar yaşlı adamın bitmek bilmeyen deneyimlerini ve emekli iki numaranın askerlik anılarını dinlemekten bayılacağımı zannetsem de belli bir süre sonra kulağa keyifli geliyorlardı. Sanırım buradaki hayattan nefret etmekle beraber bir şekilde de alışıyordum.

Gardiyanlar sürenin bittiğini söyleyerek diğer mahkumları yönlendirirken ben de ayaklandım. Bize doğru gelen saçlarını sıfıra vurmuş gardiyan "Üçünüz, içeri geçin." derken elini göğsüme koyarak beni durdurdu. Yaşlı amca endişeyle duraksarken gardiyanın 'defol git' anlamına geldiği açık bakışlarına karşı bana özür dilercesine baktıktan sonra ilerledi. Cılız ağzını açacak gibi olduğunda bakışlarımla onu susturdum. Bir gardiyanın tehditkar havayla bir mahkumu alıkoymasından hayır gelmeyeceği belli olsa da daha ne olduğunu bile anlamadan boş yere başlarına bela almalarına gerek yoktu.

Neredeyse tüm mahkumlar içeri girdiğinde gardiyan nihayet eliyle beni engellemeyi bıraktı.
"İlerle, seninle kısa bir iş var." Hayatımın son zamanlarında o kadar fazla şey yaşamıştım ki şaşırabilmek, sahip olduğum özellikler arasında silikleşmişti. Duraksamadan başka seçeneğim olmadığının bilincinde ilerledim. Gardiyanın yanımda yürüyerek koluma koyduğu eliyle beni yönlendirdiği dakikalardan sonra daha önce görmediğim bir kapının önünde duraksadı. Metal kapıyı ittirdikten sonra "İçeri gir." Dedi.

Başka bir şansım olmadığı için içeri ilerledim. Kenarda yığılı demir parçalarının olduğu ve iki üç kırık yatak hariç eşya sayılabilecek bir şeyin olmadığı odada gezinen gözlerim aradığını bulmuşçasına kırık yataklardan birinin ucuna oturmuş Tekin'in üzerinde duraksadı. Kapı sertçe arkamdan kapatılırken dakikalardır hissetmediğim her şey sinsice kanıma sızdı.

Sessizlik aramızda uzayıp giderken yandaki demirlerden birini kapıp kafasına geçirmek istedim. Ona artık hayatımdan siktir olup gitmesini söylemek istedim. Sadece bu cezaevindeki değil kendi kafamdaki özgürlüğümü de tehdit ettiği için onu yumruklamak istedim...ama bunların yerine dikildiğim yerden kıpırdamadan düşündüklerimi yansıtan bir bakışla ona baktım.

Tıpkı şeytanıyla aynı odada kapana kısılmış bir adam gibi.

___________________________________

Yarın bir bölüm daha gelir büyük ihtimalle.

İzsiz -GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin