"Jeongin ağlama bir daha toplanırız." Chan, ağlayan Jeongini sakinleştirmeye çalışırken diğerleri de kapıdan çıkıyorlardı teker teker.
Jeongin göz yaşlarını sildi ve kapıdakilere tekrar sarıldı. O, Chan'a hala bebekmiş gibi geliyordu. Onu fazlasıyla seviyor ve üzülmesine dayanamıyordu.
Gittiklerinde evde uğuldayan sessizlik kötü ve boşlukta hissettirmişti Jeongin'i.
"İyi ki burda kalıyorsun Hyung."
"Neden Innie?"
"Eğer şimdi tek olsaydım ağlardım çünkü. Bağıra bağıra hem de. Fazla sessiz geldi ev. Boşlukta gibi hissettim. Şuandan sonra yaşamamın pek bir anlamı yokmuş gibi."
"Saçmalama neler diyorsun?"
"Öyle hissettim."
"Hissetme Innie. Benim yaşamamın anlamı sensin. Sen yaşamazsan ben de yaşamam."
"Beni seviyor musun bu kadar gerçekten?"
"Sen beni sevmiyor musun?" Chan küsme taklidi yaptı kollarını bağlayarak
"Seviyorum hyung. Sadece, yaşaması bana bağlı olacak kadar sevilmedim küçüklükten beri."
"Senin için yaşadım ben. Ölmemi istersen seve seve veririm canımı. Eğer sen olmasaydın çoktan vermiş olurdum zaten. Senin için dayandım." Dedi Chan küsme rolünden çıkarak
"Deme böyle! Ağlama diyorsun, ağlatmaya çalışıyorsun!"
"Tamam sustum. Üzgünüm. Ağlama."
"Ceza olarak dışarı çıkar beni."
Chan güldü
"Tamam Innie. Sabah erken kalkar kahvaltı yaparız dışarda. Tüm gün dolaşırız istediğin yerleri."
"Hayır. Yani evet, bu da olsun ama ben, şimdi çıkarmanı istiyorum. Şuan."
Saate baktı Chan.
"Biliyorum geç biraz ama, gelip direkt uyuruz." Jeongin konuştuktan sonra Chan'ın uyuyamadığı geldi aklına.
"Yatarız." Diye düzeltti. Şimdi de yanlış olmuştu anlamı.
"Ayrı yataklarda." Düzeltmek yerine iyice batırıyordu.
Chan gülümsedi.
"Tamam çıkalım. Üstüme kalın birşey alayım. Sen de sıkı giyin." Kalkarken konuştuğunda Jeongin sevinerek kalktı yerinden. Odasına gitti Jeongin.
Chan da misafir odasından montunu aldı. İç cebini kontrol etti. Doluydu. Memnun şekilde giydi montunu. Beresini de takıp çıktı odadan. Kapıdaki Jeonginin yanına gitti.
İkisi de hazırlardı. Çıktılar.
Gittikleri belirli bir yer yoktu. Sahile çıkacağını düşündükleri yoldan yürürken rüzgarın esmesiyle Chan, evden çıktığında elini tuttuğu Jeongin'e baktı.
"Jeongin çocuk gibisin. Kapişonun var diye şapka almadın sandım. İçindeki de kapişonlu değil, değil mi?"
Kafasını iyi yana salladı Jeongin gülümseyerek. Burnu kızarmıştı hemen.
Chan beresini çıkardı. Yanında yürüyen Jeonginin kafasına geçirdi. Bilerek çok aşağı çekmişti. Gözlerini de kapattı bereyle.
"Benim kapişonum var." Dedi Chan, Jeongin gülerek kafasındaki bereyi düzeltirken.
"Sıcacık." Dedi Jeongin kafasındaki bereye.
"Gülüşün gibi." Dedi Chan.
Jeongin gülümserken durmuştu bir an. Kafasını başka yöne çevirip biraz daha hızlı adımla yürümeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
little love // jeongchan
FanfictionJeongin ve Chan çocukluk arkadaşlarıydı. ~~ Jisung dizlerine yapışan kumları önemsemeden eve koştu. Nefes nefese kalmıştı. "Anne! Anne! Chan hyung! Chan hyung Jeongin'i ağızından öptü!"