"Mia, hadi kalk artık. Okula geç kalacaksın."
Kardeşimin her sabah bunu yapması sinir bozucuydu. Ona tam 7 kez seslenmiştim ama hala kalkmamıştı. Onun kalkmasını beklerken bende hızlıca kahvaltı hazırlamaya başladım. Bugün çok önemli derslerim vardı ve bunları kaçıramazdım. O yüzden normalden daha hızlı davranıyordum. Tam kahvaltı için tabağa zeytin koyuyordum ki yukarıdan gelen tiz bir çığlıkla yerimden sıçradım. Bu Mia'nın sesiydi!
"Mia!"
Hemen üst kata koştum ve yerde dizini tutarak ağlayan küçük kız kardeşimle karşılaştım. Mia albino olduğu için gözleri çok az görüyordu ve bu yüzden sürekli bir yerlere çarpıp duruyordu. Artık buna alışmıştım. Hemen banyodaki ilk yardım setini alarak kardeşimin yanına gittim.
"İyi misin?" diye sordum sağ dizine pansuman yaparken.
"Çok acıyor!" diyerek tatlı tatlı sızlanmaya başladı. Bu hareketi kıkırdamama neden oldu çünkü yalan söylediğini biliyordum. Annem ve babam öldüğünden beri ne zaman bir yerini incitse gereğinden fazla ağlar, ona hep anne şefkati ile yaklaşmamı isterdi. Bende olabildiğince bu isteğini yerine getirmeye çalışıyordum. Ama bazen acaba yeterli oluyor muyum diye de düşünüyordum. Çünkü istesemde Mia'ya annem gibi bakamıyordum. Bu yüzden yüreğimde hep bir burukluk vardı.
"İşte bitti." dedim Mia'nın dizine yara bandı yapıştırırken. Sonunda ağlaması durmuştu. Bana kocaman gülümseyip teşekkür etti. Onun gülümsemesine karşılık verip yanaklarını sıktım.
"Şimdi üzerini giyinip aşağı gel yoksa ikimizde okula geç kalacağız."
Başını tamam anlamında sallayıp hızla odasına gitti. Bende aynı hızla aşağı kahvaltı hazırlamaya indim. Kol saatime göre saat 07.30'u gösteriyordu. 1 saat içinde evden çıkmazsak geç kalacaktık. Kahvaltı hazırlamayı bitirdiğim sırada Mia, mor okul eteği ve beyaz okul gömleğini giymiş aşağı geliyordu. Hiç vakit kaybetmeden masaya oturduk. Kahvaltı ederken Mia meraklı gözlerle bana dönüp "Dadı nerede?" diye sordu. Bir yandan da mor gözleri etrafta onu arıyordu. Ona tebessüm edip "Bugün akrabalarını ziyaret edecekti, unuttun mu?" dedim. Yüzü asıldı.
"Unutmuşum..."
"Merak etme okul çıkışı seni almaya dadı gelecek, eve beraber döneceksiniz." Tekrar gülmeye başladı. Onun gülüşünü seviyordum. Bana annemi hatırlatıyordu.
Kahvaltımızı bitirince dışarı çıkmak için ayaklandık. Çıkmadan önce son kez kapının yanındaki boy aynasına baktım. Yeşil kumaş bir pantolon ve beyaz bir gömlek giymiştim. Saçlarımı ise dağınık bırakmayı tercih etmiştim. Üzerimi düzelttikten sonra Mia'nın elini tutarak dışarı çıktım. Mia'nın servisi kapıdayı. Servisin yanına gittiğimizde Mia'nın yanına eğildim.
"Derslerini iyi dinle, tamam mı?"
"Dinlerim." yanağından öpüp beyaz saçlarını okşadıktan sonra onu servise bindirdim. Servis gittikten sonra bende kulaklıklarımı takıp okuluma doğru yürümeye başladım. Okulum yakın olduğu için yürümeyi tercih ediyordum. Saat 08.03'tü. 20 dakika içinde okulda olmazsam geç kalacaktım. O yüzden biraz hızlandım.
Okulun bahçesine girdiğimde nefes nefese kalmıştım ama yetişmiştim. Hiç vakit kaybetmeden psikoloji fakültesine doğru yürümeye başladım. Çocukluğumdan beri hep psikolog olmak istemiştim. Ve sonunda psikoloji bölümünü kazanarak bu hayalime bir adım daha yaklaşmışım. Annem ve babam burada olsalardı eminim benimle gurur duyarlardı...
Koca amfi salonuna girdiğimde kendime ortalardan bir yer seçtim. Ders başlamadan önce gerekli eşyalarımı çantamdan çıkarıp masaya yerleştirdim. Arkama yaslanıp dersin başlamasını beklerken içimden bir ses bugünün çok güzel olacağını söylüyordu.
İleriki bölümler daha uzun olacaktır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOTERİA (Milvus Adası)
Fantasy"Sonu görünmeyen sisli bir yolda ilerlemeye başlamıştık, yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı hiçbirimiz bilmiyorduk. Belki bir savaş bekliyordu bizi, belki mutlu bir son. Belki can alacaktık bu yolda, belki can verecektik. Dedim ya, sisliydi bu y...