Gözlerimi araladığımda güneş batmak üzereydi. Birkaç saat boyunca aralıksız olarak uyumuştum ve mucizevi bir şekilde vücudumdaki tüm ağrılar geçmişti. Sanırım bu yerin havası bana iyi gelmişti. Vakit kaybetmeden yataktan kalktım. Üzerime çeki düzen verip koşar adım aşağı indim. Hala nerede olduğumu bilmiyordum, ve bu beni çok meraklandırıyordu. Aşağı indiğimde herkesin salonda olduğunu gördüm. Birkaç dakika olduğum yerde bekledim. Acaba yanlarına gitmeli miydim? Çok önemli bir şey konuşuyor gibi görünüyorlardı. Yanlarına gidip muhabbetlerini bölmek bana doğru gelmemişti. Gidip gitmemek arasında kalmışken birinin bana seslendiğini duydum.
"Carla, neden tek başına orada dikiliyorsun? Yanımıza gelsene."
Bu Matteo'ydu. Ona ufak bir tebessüm edip yanlarına oturdum. Birkaç saniyelik bir sessizlik oldu. Fakat bu sefer sessizliği bozan ben oldum.
"Artık biri bana buranın neresi olduğunu ve burada neler döndüğünü anlatabilir mi?" Edward bilmiş bir gülümseme ile bana döndü.
"Sormadın ki. Ne öğrenmek istiyorsan söyle, anlatalım."
"Herşeyi, burada olan biten herşeyi öğrenmek istiyorum. Buranın adı ne? O garip adamlar neden benim peşimde? Bu boynumdaki dövme de ne anlama geliyor? Ve bu seçilmişlik olayı da nedir?" diye ard arda, nefes bile almadan sorular sıralamaya başladım. Sorularımı bitirdiğimde herkes bana hayretle bakıyordu. Alex, Chris'in kulağına eğilip sanki kısık sesle konuşuyormuş gibi - kesinlikle öyle konuşmuyordu - söylenmeye başladı.
" Sanırım, o biraz fazla konuşuyor."
"Biraz mı? Emin misin?"
Ah! Hadi ama. O kadar fazla konuşmamıştım. Zaten normalde de pek konuşkan bir insan değildim. Sadece biraz meraklıydım, o kadar.
"Hep böyle çok mu soru sorarsın?" dedi Edward dalga geçer gibi.
"Sorularıma cevap alamadım? Önce sorduğum sorulara cevap ver, sonra soru sorma sırası sana geçer." dedim gayet ciddi bir şekilde. Benimle dalga geçmeleri sinirimi bozmuştur.
"Tamam, sırayla cevaplamaya başlıyorum o zaman. Öncelikle, buranın adı Esrarlar Adası. Ve evet, bu adada olmanın bir amacı var. Bu amaca sonra geleceğiz. Peşindeki adamlara gelirsek, onlar Kral William'ın adamları, ayrıca sadece senin değil, hepimizin peşindeler. Kral tüm seçilmişleri öldürmek istiyor. Nedenini tam olarak bilmiyorum ama onun gücünü sadece biz yok edebiliriz. Ama önce bunu nasıl yapacağımızı öğrenmemiz gerek. O boynundaki ise bir dövme değil, işaret. Seçilmişlerin işareti. Bu senin seçilmiş olduğunu gösterir. O adamlar da seni bu yüzden krala götürmek istediler. Seni ya öldüreceklerdi ya da sana işkence edeceklerdi. Neyseki böyle bir şey olmadı. Ve en önemlisi, seçilmişlik olayı. İlk başta hepimizin normal bir yaşantısı vardı. Esrarlar Adası'nın varlığından bile haberimiz yoktu. Sonra bizde senin gibi bir kitapçı dükkanı gördük, merak edip içeri girdik ve kendimizi burada bulduk. Eğer hepimiz aynı anda gelseydik belkide bütün bu yaşananlar bizim için daha kolay olurdu. Ama maalesef, teker teker geldik. İşaretlerimizi aldık,birbirimizi bulduk ve kaçtık, burada olduğumuz süre boyunca hep Kral William ve adamlarından sakladık. Çünkü son seçilmiş gelmeden onu yenemeyeceğimizi biliyorduk. Bazen yakalandık, işkence gördük ama bir şekilde hayatta kalıp kurtulduk. Hepimize birer güç verildi. Güçlerimiz olmasaydı eğer şuan çoğumuz hayatta olmazdık."
Duyduklarım beni dehşete düşürmüştü. Nasıl yani? Bir kral bizi öldürmek mi istiyordu?
"P-peki burada olmamızın amacı ne?"
Sesim titriyordu. Yemin ederim korkudan sesim Titriyordu. Dehşet verici bir ifadeyle teker teker hepsinin yüzüne baktım. Nasıl başarmışlardı? Bunca zaman kaçarak nasıl hayatta kalmışlardı? Çok zordu, çok zorluk çekmişlerdi. Bunu yüzlerinden okuyabiliyordum. Her birinin yüzünden bu anlaşılıyordu. Onların yüzüne daha fazla bakarsam ağlayacağımın farkına varınca tekrar Edward'a döndüm ve devam etmesi için başımla işaret verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOTERİA (Milvus Adası)
Fantasy"Sonu görünmeyen sisli bir yolda ilerlemeye başlamıştık, yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı hiçbirimiz bilmiyorduk. Belki bir savaş bekliyordu bizi, belki mutlu bir son. Belki can alacaktık bu yolda, belki can verecektik. Dedim ya, sisliydi bu y...