Bölüm 4

120 51 48
                                    

  Gözlerimi açtığımda bir ağaç kovuğunun içindeydim. Yani öyle düşünüyordum. İçeri cılız bir ışık giriyordu. Sanırım sabah olmuştu. O adamlardan kurtulmuş muydum? Beni kurtaran o çocuk neredeydi? Bütün bu sorular beynimi kurcalıyordu. Bu soruların cevabını bulmak için önce buradan çıkmalıydım. Ama hala nerede olduğumu bilmiyordum. Nereye gidecektim? Sonsuza kadar bu kovukta saklanamazdım. Elbet buradan çıkacaktım. Kovukta çıkmaya karar verdim. Aniden dışarı çıktığım için bir an güneş yüzünden gözlerimi açamadım. Neyseki gözlerim saniyeler içinde güneş ışığına alıştı. Hala aynı ormandaydım. Bu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Bütün bunların birer kabus olduğunu düşünmüştüm. Etrafı incelemeye devam ettiğim sırada ağacın arkasından gelen bir ses duydum. Bıçak bileme sesine benziyordu. Temkinli ve korkak adımlarla arka tarafa doğru yürümeye başladım. Tamamen arka tarafa geçtiğimde bir adam gördüm. Bir kütüğün üstüne oturmuş kılıcını keskinleştiriyordu. Bir an irkilip geriledim. Onun yanına gitmeli miydim? Kötü birine benzemiyordu. Belki bana yardım edebilirdi. Yanına gidip gitmemek konusunda arada kalmıştım.

"Uyandın demek."

Ben ağaçların arasında saklanmış onu incelerken o da beni farketmiş olacak ki birden böyle bir cümle kurdu. Aniden konuşunca irkilip geriye doğru gittim. Birkaç saniye sessiz kaldım fakat sonra konuşmazsam dikkat çekeceğimi düşündüm. Yavaş adımlarla yanına gittim.

"Sende kimsin?"

"Bunu benim sormam gerekmiyor mu, yabancı?"Yüzüme bakmıyordu,kılıcıyla ilgilenmeye devam ediyordu.

"Neredeyiz biz?" Başını kaldırıp bana 'ciddi misin?' der gibi baktı. "Nerede olduğunu bilmiyor musun? Cidden, kimsin sen?"

"Adım Carla, Carla WHİTE. Ve evet nerede olduğumu bilmiyorum çünkü buraya kendim gelmedim." Şaşırmıştı. Elindeki kılıcı yere bırakıp bana doğru döndü. O an gri gözlerini gördüm. Bu beni kurtaran çocuktu!

"Peki buraya nasıl geldin?"

"Tam olarak bilmiyorum. Bir kitapçıya girdim ve dikkatimi çeken bir kitabı elime aldım. Kitabın içinde hiç yazı yoktu. Sadece bir cümle yazıyordu. O cümleyi okuduğumda yer sallanmaya başladı ve kitabın içinden beyaz bir ışık yayıldı. Sonra kendimi burada buldum."Donakalmıştı. Kelimenin tam anlamıyla donup kalmıştı. Kaşları çatıldı.

"Eğer izin verirsen boynuna bakabilir miyim? Bir şeyden emin olmalıyım." Neden böyle bir şey istediğine anlam veremedim ama sorgulamadım. Burada benimle ilgili bir şeyler dönüyordu ve ben bunun ne olduğunu öğrenmek istiyordum.

"Tabi." Yanıma yaklaşıp boynumun sağ tarafına baktı. Gördüğü her neyse rahat bir nefes verdi. Üstünden bir yük kalkmış gibiydi. Boynumda ne olduğunu hala bilmiyordum. Meraktan ölmek üzereydim.

"İşte bu kralın ve adamlarının neden senin peşine düştüğünü açıklıyor." Hiç bir şey anlamıyordum. Boynumda ne görmüş olabilirdi ki? Anlamaz gözlerle ona bakmaya devam ettim.

"Boynumda ne var? O adamlar neden beni arıyor? Burası neresi?" diye ardarda sorular sıralamaya başladım. Sabırsız bir ifadeyle bana döndü.

"Burada anlatmam uzun sürer. Önce güvenli bir yere gitmeliyiz. Hala seni arıyorlar." dedi ve yürümeye başladı. Gerçekten hızlı yürüyordu. Ona pek güvendiğim söylenemezdi ama bu orman hiç tekin bir yer gibi durmuyordu. Hele de dün geceden sonra. Tekrar aynı şeyleri yaşamak istemediğim için adımlarımı hızlandırdım ve hemen yanına vardım.

"En azından adını söyleyebilirdin."

"Konuşmak için vakit yok, yabancı"

"Hey, benim bir adım var."

"Kusura bakma isim hafızam biraz zayıf. Sanırım adını ezberleyen kadar sana yabancı diyeceğim. "

Bu konuşmadan sonra yaklaşık on dakika sessizce yürüdük. Ağaçların sıklığı gitgide azalıyordu. Açık bir alana yaklaştığımızda beni eliyle durdurdu.

"Ne oldu?"

"Şşş! Sessiz ol burada yakalanma ihtimalimiz daha yüksek. Dikkatli olmalıyız. Ağaçların yanından ilerleyelim." Cevabımı beklemeden ilerlemeye başladı. İtiraz etmeden peşinden gittim. Zaten, itiraz etme gibi bir seçeneğim de yoktu.

Ağaçların yanlarından en az ses çıkaracak şekilde ilerlemeye çalışıyorduk. İsimsiz çocuğun - adını öğrenene kadar ona böyle seslenecektim - kılıcı elindeydi. Her an karşımıza biri çıkacak gibi tetikte bekliyordu. Birden çok yakınımızda geçen bir şeyin - ya da birinin - sesini duydum. Sesin ne sesi olduğunu anlamak için arkamı döndüm. Hiç bir şey göremeyince yola devam etmek için tekrar önüme döndüm.

"Daha ne kadar yolumuz va-" sesi o da duymuş olacak ki cümlemi tamamlamama bile izin vermeden beni susturdu. Hemen kılıcına sarılıp etrafı dinlemeye başladı. Sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordu. Tam bu sırada ağaçların arasından biri çıktı ve elindeki kılıçla isimsiz çocuğun kılıç tutan eline vurdu. Hazırlıksız yakalandığı için elindeki kılıç yere düştü. Saldırgan kılıcını isimsiz çocuğun boynuna dayadı. Bütün bunlar o kadar hızlı oldu ki yapabildiğim tek şey üç adım geriye gidip onları izlemek oldu. Korkudan kaskatı kesilmiştim. Kimdi bu adam? Bir dakika, bu bir adam değildi. Kızıl saçlı bir kadındı. Kadın isimsiz çocuğa birkaç saniye baktıktan sonra kılıcını yavaşça boynundan indirdi. Yerdeki kılıcı alıp ona uzattı.

"Biraz daha hızlı olmalısın sevgili kardeşim. Yoksa bir daha ki sefere bu kadar şanslı olamazsın." Ne! Bu kadın isimsiz çocuğun kardeşi miydi? Sanırım ablasıydı. Çünkü ondan 1-2 yaş daha büyük görünüyordu. İsimsiz çocuk kılıcını aldı.

"Senin kadar iyi olmaya çalışıyorum abla. Bakalım senin seviyene kadar gelebilecek miyim?"

"Kılıç kullanma konusunda beni asla geçemezsin Ed."

Konuşurken kadın beni fark etti ve bana döndü. Gülen yüzü bir anda değişti. Ciddi bir ifade takındı. Kardeşine döndü.

"Bu yabancı da kim?" Ah,Tanrım! Neden herkes bana yabancı deyip duruyor? Benim bir adım var.

"Merak etme, bize ihanet edecek biri değil."dedi isimsiz çocuk.

" Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun? "

" Boynuna bakarsan anlarsın. "

Bu cümleden sonra kadın yanıma yaklaştı. Aynı isimsiz çocuğun yaptığı gibi boynumun sağ tarafına baktı.

"Ya bizi kandırmaya çalışıyorsa?" dedi bana şüpheci bakışlar atarken.

"Hayır kandırmıyor."

"Nereden biliyorsun?"

"Yeteneklerimi bilmiyormuş gibi konuşma ablacığım. Altıncı hislerim kuvvetlidir biliyorsun." Son cümleyi imalı bir şekilde söylemişti. Kadın bana dönüp elini uzattı. Artık yüzünde şüphe yoktu. Aksine bana tebessüm ediyordu.

"Adım Bonnie, ya senin?"

"Adım Carla, Carla WHİTE."


Yorum yapmayı ve bölümü oylamayı unutmayın :)

SOTERİA (Milvus Adası) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin