Hepimiz mağaranın içinde bir köşeye sinmiş karşımızda duran ihtiyara bakıyorduk. Sonunda başarmıştık, kahin karşımızdaydı. Artık neler yapmamız gerektiğini öğrenecektik. Hepimizin üzerinde bunun rahatlığı ve mutluluğu vardı. Ancak içimde bu adama karşı anlamlandıramadığım bir his vardı. Sanki onu bir yerden tanıyordum ama nereden tanıdığımı hatırlayamıyordum. Anılarım zihnimden silinmiş gibi her şeyi silik bir şekilde hatırlıyordum. Ama yakın bir zamanda bu bilinmezliklerimin anlamlanacağını düşünüyordum.
Yaklaşık on dakikadır kimse konuşmamıştı. Aslında herkes kahinin elindeki bilgileri öğrenmek istiyor fakat konuya nereden gireceğini bilmiyordu. Edward bunu anlamış olacak ki konuşmaya başladı.
"Burada olmamızın amacı ne?"
"Biraz sabretmelisin oğlum, her şeyi zamanında öğreneceksiniz." Edward derin bir nefes aldı.
"Tam yedi yıldır sabrediyorum zaten! Bunca zaman kaçmaktan başka bir şey yapamadık. Artık şu lanet yerden kurtulmak istiyorum! O yüzden anlat bize, kralı nasıl yeneceğiz? Bu iğrenç laneti nasıl kıracağız? " Bir anda böyle yükseleceğini düşünmediğim için biraz şaşırmıştım. Kahin derin bir nefes alıp hepimizin yüzüne teker teker baktı. Ardından konuşmaya başladı.
" Peki, size her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatacağım. Edward size kralın neden bir lanet uyguladığını anlatmıştır diye tahmin ediyorum. Her birinizin ruhundan birer parça çalıp kendi gücü için kullandı. İstediğini aldı da. Sizin ruhlarınız onu öyle güçlendirdi ki tüm adayı esaret altına aldı. Emirlerine karşı gelen herkesi katletti, ki buna hala devam ediyor. Ancak bir şeyi hesaba katmamıştı, sizi. Sizin adaya gelip ruhlarınızı bulmaya çalışacağınızı düşünmemişti. Edward adaya ilk geldiğinde onu öldürmeye çalışmasının nedeni de buydu. Sizin hayatta olmanız onun tüm planlarını bozardı."
"Neden biz seçildik ?" Soruyu soran bendim. Bunun cevabını sürekli arıyordum ama yanıta bir türlü ulaşamıyordum. Neden bizdik? Ne özelliğimiz vardı da biz seçilmiştik?
"Farkında değilsiniz ama siz özel insanlarsınız. Sizin güçleriniz adaya gelince oluşmadı. Onlar zaten içinizde bir yerdelerdi ancak siz onları nasıl açığa çıkaracağınızı bilmiyordunuz. Bu yüzden siz seçildiniz. Kral William gücünüzün farkındaydı. Siz onu normal insanlara göre daha güçlü yaptınız. " Duyduklarıma inanamıyordum. Güçlerimiz her zaman var mıydı yani? Önceden hep fantastik karakterlerin yerinde olmak, onlar gibi güçlü olmak isterdim. Ancak şimdi fantastik bir kitabın içinde gibi hissediyordum ve bu hiç hayalimdeki gibi değildi.
" Peki, bu laneti nasıl kırabiliriz? " diye sordu Alex. Kahin konuşmaya başladı.
" Bunun yalnızca bir yolu var. Kral sizin ruh parçalarınızı bu hayatta en değer verdiğiniz şeyin içine hapsetti ve adanın çeşitli yerlerine sakladı. Hepinizin ruhlarını tılsımlayarak gizledi. Bu şeyler her neyse son seçilmişin gelişinden sonra gün yüzüne çıktı. Yani şuan oralarda bir yerlerdeler. Bu şeyleri bulup yok etmelisiniz. Bununla birlikte ruhlarımız size geri dönecek. Böylece adanın üzerindeki sihir kalkacak, kralın gücü gitgide tükenecek. Zayıf düştüğünde de onu yeneceksiniz. " Şaşkınlık, şu anki duygumun adı buydu. Kulaklarıma dolan her kelime beni biraz daha şaşırtıyordu. İnsanların ruhlarını çalıp onları hapsetmek, bu nasıl bir canilikti? Hangi gözü dönmüş insan bunu yapardı? Kraldan bir kez daha nefret etmiştim.
" Bir şey daha var, değer verdiğiniz şey her neyse yanında bir koruyucu hayvan var. Sizden başka biri o değerli şeye dokunmaya çalışırsa koruyucu hayvanınız onu yok eder. İlk başta size de fevri davranabilirler ama o şeyi yok ettikten sonra onunla aranızda bir kalp bağı oluşacak. Artık ömrünün sonuna kadar sizi korumaya çalışacak. Koruyucu hayvanlarınız yanınızda olduğu sürece daha güçlü olacaksınız. Bu hayvan o ruh parçasıyla birlikte oluştu. Ve yok oluşu da sizin ölümünüzle mümkün olacak. Size bıraktığım kitapta onlar hakkında bilgiler bulabilirsiniz. " Edward lafını kesti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOTERİA (Milvus Adası)
Fantasy"Sonu görünmeyen sisli bir yolda ilerlemeye başlamıştık, yolun sonunda ne ile karşılaşacağımızı hiçbirimiz bilmiyorduk. Belki bir savaş bekliyordu bizi, belki mutlu bir son. Belki can alacaktık bu yolda, belki can verecektik. Dedim ya, sisliydi bu y...