Kurtarılamayacak Felaket

142 19 61
                                    

İyi okumalar dilerim ✿
12/03/23

***

İşte böyle, neresi olduğunu bilmediğim bir yerde geçen zorlu iki ayın sonunda benim gibi insanlarla tanışmış, bir ay boyunca da onlarla haftanın birkaç günü bir araya gelerek neler yapacağımızı tartışmıştık. İşin aslını isterseniz eğer, bir arpa boyu yol bile alamamıştık. Artık toplantılarımızın amacı buradan kaçmak için değil de, yalnız hissettmememiz içinmiş gibiydi. Buna da şikayetim yoktu tabii ki ama Feira'yı ve her bir üyeyi ilk gördüğüm zaman sonunda evime dönebilecek olmanın hayaliyle yaşıyordum ve şimdi bu hayal aynı bir hayalet gibi ayaklanmış, benden koşarak kaçıyordu. Kendimi bir şeyler yapmak zorundaymış gibi hissediyordum, bu başarısızlığı bedenim kabul etmiyordu.

İşimden geldikten sonra her zamanki gibi evi toparlayıp -neyse ki Sanem'in çok büyük bir evi yoktu- akşam yemeğimi hazırlamaya başladım. Ocağın yanında durup minik tenceredeki çorbayı karıştırırken gözüm mutfak penceresinden dışarıya kaydı. Ev tek katlı olduğu için direkt sokağı görüyordunuz, eski evimdeki gibi bir balkonum yoktu yani. Sokaktan geçen birkaç insana bakınırken, karşıdaki kaldırımda birisinin oturduğunu fark ettim. Hava neredeyse tamamen kararmıştı, bu yüzden gözlerim pek iyi seçmiyordu ama oturanın bir erkek olduğuna emindim. Gelen rüzgarla üşüdüğümü hissedip daha fazla durmadan camı kapattım ve perdeyi örttüm. Yemeklerim de ısınmıştı zaten.

Yemeğimi yiyip bitirdikten sonra kahve için su ısıtıp kaynamasını beklerken biraz kitap okudum. Sanem'in de benimki gibi bir kitaplığı vardı ama okuduğumuz türlerin çok benzediğini söyleyemezdim. Ben hayatım boyunca tarih kitaplarından, veya merak ettiğim dönemlerde yaşayan yazarların kitaplarını okumaktan başka bir şeye zaman ayıramamışken başkaları tarafından kurgulanmış dünyalardaki nimetleri kaçırmışım! Ne kadar önce önyargıyla yaklaşmış olsam da Dostoyevski, Tolstoy gibi yazarları okuduktan sonra fikirlerim tamamen değişmişti ve şimdi daha önce okumadığım için üzülmekten başka hiçbir şey geçmiyordu elime.

Kahvenin suyu kaynadıktan sonra büyük lacivert bir kupaya doldurup yatak odasına geçtim. Köşedeki dikdörtgen kırık beyaz rengindeki masaya kupayı bıraktıktan sonra dolabı açtım ve giyecek bir şeyler bakındım. Sanem'in tarzı kendi tarzıma oldukça benziyordu ve çok daha önemlisi ikimizin bedeni birbirine uyuyordu. Baktıkça açıkçası bu odada kendi odama benzeyen birçok unsur vardı. Eğer Sanem şu an burada olsaydı nedense onunla gayet iyi anlaşacağımı düşünüyordum. Bu düşünceler aklıma birer birer yerleştiğinde olduğum yerde kıpırdamadan durarak hareketsiz kaldım. "Acaba o kız şu an nerede?" diye düşünüyordum, çoğu zaman düşündüğüm gibi. Tahmin edebileceğim tek şey, aynı benim onun yerini aldığım gibi onun da benim yerimi almış olmasaydı.

Ama bu felaket olurdu! Ben her şeyden önce bir yarı askerdim, dünyaya geldiğim zaman güçlerim de benimle beraber gelmişti, bu yüzden işaretim duruyordu hatta. Sanem ise askerlerin içinde işaretsiz ve güçsüz kalmış demek olurdu bu. Onu muhtemelen öldürürlerdi ya da hapse atarlardı. Zavallı kız başına ne geldiğini anlamayacak ve benim olduğum gibi bir rahatta olamayacaktı asla. Bu düşünceler beni sürekli rahatsız ediyordu. Tek umut ettiğim şey Sanem'in onun yerine geçmemiş olmasıydı, bu sıralar ettiğim en büyük dua buydu.

Üzerime geçirdiğim birkaç parça kıyafetten sonra kupamı elime alıp artık soğumaya başlamış kahvemi yudumlayarak odadan çıktım. Bardağı tezgahın üzerine bıraktıktan sonra anahtarı, telefonumu ve yanıma alacağım birkaç şeyi aldıktan ve evi iyice kontrol ettikten sonra dışarı çıktım. Hem yalnız yaşadığım için, hemde ev kendime ait olmadığı için fazla tedirginlik yaşıyordum. Milena halimdeyken ailemle yaşıyordum ama şimdi tektim, hayatımda ilk defa yalnız yaşıyordum ve bir yabancının evindeydim. Bazen biraz durup nasıl hala aklımı kaçırmamış olduğumu düşünüyordum açıkçası.

Damarlardaki Hazineler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin