-ARKADAŞ DEĞİL MİYDİK?-

436 33 13
                                    



İki genç oğlan, hafif eskintili havada
arabadan indip, önlerindeki büyük,dokuz katlı, tapınağa benzeyen bir mimarisi olan bir evin önünde durdular. Uzun saçlı çocuk, yanındaki güzel çocuğun elini tuttu ve onun ile yürümeye başladı.
Etraf oldukça hoş görünüyordu. Minik köprünün altındaki hoş nehir ve çeşmeler, bahçedeki şekilli çimler ve hoş japon mimarisi.

Merdivenlerden yukarı çıkıp eve girdiklerinde, direk olarak karşılarına tanıdık bir figür çıktı. Sarı saçlı çocuk büyük bir gülümseme ile, mavi gözlü çoçuğa doğru koştu. Arkadaşının boynuna atlayıp yarını yokmuş gibi sarıldı ona. Takemichi, bu ani gelişmeye şaşırsa bile, ona sarılan kişiyi tanıyınca aynı şekilde karşılık verdi. Uzun saçlı adam ise, gözlerini onlardan ayırmayarak yanlarına gitti. Ellerini takemichi'nin saçlarına daldırıp okşadı "Uzun zaman oldu... Takemitchi"
siyah saçlı çocuk, hüzün dolu gözlerle karşısındakine bakıp gülümsedi. Üçü birden uzun bir kolidordan geçtiklerinde ana odaya ulaştılar.

İnui, odaya dikkatli gözler ile göz gezdirdi. Rindou, nahoya ve souya'yı önündeki satranç oyununu oynatmaya çalışıyordu. Nahoya her zamanki yaptığı şeyi yapmıyordu. Gülümsemiyordu veya etrafına saldırmaya çalışmıyordu. Diğer koltukta ise Ran, mitsuya'ya şarap içirmeye ikna etmeye çalışıyordu. Hakkai mitsuya'nın yanında uykuya dalmıştı. Pah,peh ve hina ise koltukta oturuyordu. Sadece oturuyordu. Kokonoi, hepsinin yüzlerini dikkatle inceledi. Hiç birinin halinden memnun olmadığı belliydi. Yüzleri gülmüyor, gözlerindeki ışık parmalıyordu. Burada olmak istemeseler de buna alışacaklardı. Onların başka bir çaresi yoktu. İnui'yi fark ettiklerinde cansız gözlerine azıcık bile olsa ışık gelmişti. İnui, yanlarına gidip kanepeye oturduğunde takemichi'de onun yanına oturdu. Odadaki kişiler ise onun oturduğu yere yaklaştılar.

Bir süre ortamda tuhaf bir sessizlik oldu. Kimse konuşmaya nereden başlıyacağını bilmiyordu.
"bu durumda olduğumuza inanamıyorum" buruk bir gülümseme ile söyledi mitsuya.
"mikey ile görüşmek için yıllardır uğraştım. Onu yeniden görmek istiyordum ama bu şekilde değil." diye cevap verdi Takemichi, sesindeki hüzün herkes tarafından anlaşılabilirdi.
"sen nasıl düştün bu duruma seishu?" diyerek herkesin merak ettiği soruyu sordu nahoya.
İnui bu ani soruyla şaşırdı. Dudaklarını birbirine bastırarak başını eğdi.
"motor dükkanını kilitleyip eve yürürken birkaç bonten adamı önümü kestiler. Burnuma bir peçete dayadılar ve sonra bir sandelyeye bağlı olarak uyandım" kafasını kaldırıp diğerlerinin yüzüne baktı "koko, beni size zarar vermekle tehdit etti ve telefonumu elimden aldı. Düğün günü draken'e seslenmeyi denedim ama... Olmadı işte. Ağzımı bantladılar"

pah yanındaki çocuğun sırtını okşadı "dert etme... Bonten'e karşı yapabileceğin hiçbirşey yoktu." Takemichi, yanındaki çocuğun saçlarını okşadı "sakın kendini suçlama inui" bunları duyunca içine su serpilmiş gibi hisseden inui, sıcak bir şekilde gülümsedi. Ardından aklına gelen soru ile arkadaşlarına döndü.
"diğerleri nerede? Draken, senju, chifuyu?"
bu soru ile beraber herkesin gülümsemesi soldu ve önceki depresif hallerine döndüler. Sorusuna cevap alamayan inui, kafadını koko'ya döndü "daha sonra mı gelecekler?" içindeki şüphe hafif artmıştı. Koko'nun gözlerinde ise hafif bir endişe vardı. Onun yanındaki Ran ise hafifçe gülümsüyordu. Sarışın çocuk anlamıştı birşeylerin ters gittiğini. Kafasını tekrar arkadaşlarına döndürdü
"hey... Cevap versenize! Neler oluyor!"
-
-
-
-
-
-
-
-




Uzun, karanlık kolidorda nefes nefese koştu genç oğlan. Peşinde ona seslenen ismi umursamıyordu. Merdivenin altındaki kapıdan Bodruma doğru konşmaya devam etti. Bir kaç adımda merdivenlerden neredeyse düşücekti, ama o bunu takmıyordu. Bondrumdaki kapıya vardığında kapıya var gücü ile vurmaya başladı. "KAPIYI AÇIN!" koşmaktan nefes nefese kalmasına aldırmadan, son sesi ile bağırmaya çalışıyordu. Kokonoi, yavaş adımlar ile arkadaşının yanına yaklaştı. Bir elini, arkadaşının kafasına yerleştirdi "İnui..." diye fısıldadı sesi kısık bir şekilde.

Tam bu sırada kapının birden açılması ile inui öne doğru sendeledi. Karşısındaki adamın kim olduğuna bakmaya bile tenezzül etmeden içeri girerek, arkadaşlarına doğru koştu. Kendisine en yakın olan kişinin yanına giderek onu sarsmaya başladı
"D-draken?" dedi titreyen sesiyle. Arkasında bıraktığı pembe saçlı adam, onun bu tavrına çok sinir olmuştu. Arkasını dönüp kesici bakışları ile telaşlı oğlanı süzdü. Önündeki kokonoi'yi görmezden gelerek kız kardeşine doğru yürüdü. Küçük kızın önüne diz çökerek saçlarını tuttu.
"Hadi ama senju! Neden bu kadar diretiyorsun anlamıyorum. Varlık içinde yaşayacaksın... Artık telaş yapmana gerek yok, iki abinde burada!" sesini hafif yükseltmişti.

İnui, yüksek sesle gözünü, çakma pamuk şekere çevirdi. Onun bu tavrı o kadar sinirini bozmuştu ki her an üzerine atlayıp yumruklayabilirdi. Çok takmayarak odadaki arkadaşlarına baktı. Tek ayakları kırılmış, sağlam olan ayaklarına zincir bağlanmıştı. Önündeki iri gözlerini açarak, zorlanarak doğruldu.
"seishu... İyiyim... Endişelenme" demişti. Yanında duran kedi gözlü çocuk ise bunu doğrulamıştı.
Böyle demişlerdi ama, oda o kadar soğuktu ki, konuşurken bile nefesleri buhara dönüşüyordu. İnui, rutubet kokusundan nefes almakta zorlanmıştı. Ayrıca odanın duvarlarında örümcek ağları vardı. Tek sebep dün gece burada kalmak istemeyip, kavga çıkarmalarıydı ki kaçırılan kişiler için bu tepki kadar doğal birşey yoktu. Fakat mikey bundan dolayı sinirlenmiş ve onları buraya atmıştı. Kaçamamaları için tek ayaklarını kırmış ve yemek vermeyerek aç kalmalarına sebep olmuştu. İnui, ilk duyduğunda buna inanamamıştı... Mikey nasıl olurda bunu yapardı? Sırf onları korumak için bu kadar şeye katlanmışken...

"çok gürültü yapıyorsunuz" odadaki herkesin gözü kapının önünde duran kişiye döndü. Sanzu her zamanki ürkütücü gülümsemesini takınırken, kokonoi'yi ise tedirginlik kapladı. Mikey yavaş ama gerici adımlar ile gelerek draken'in önünde diz çöktü. Karşısındaki adamın ellerini tuttu "ken-chin?" dedi düz bir sesle. Draken ise ona öfke dolu gözlerle baktı "ÇEK ELİNİ SANO" kısık ama bir o kadar sert-mikey kafasını öne eğdi "neden ken-chin? Ben herşeyi sizi korumak için yaptım" bu söz draken'in sinirlerini daha çok çıkarmıştı
"ne korumasına bahsediyorsun lan! Etraftaki insanlara bir bak! Sen benim arkadaşım felan değilsin! Katilden başka birşey değilsin... Neden benden hiç yardım istemedin. Dost değil miydik?!" bunları öfkeyle tek nefeste söyleyivermişti ama "ben hala yeni tanıştığım insanlara seni anlatıyordum lan! Onlar hala seni, benim en yakın arkadaşım olarak biliyorlardı... Bonten'in lideri olarak değil!"
gözleri hafiften yaşarmıştı. İnui bunu görünce gerçekten şaşırmıştı. Bunca yıl draken ile çalıştıktan sonra bile onun duygusal tarafını, emma'nın ölümünden sonra ilk kez görüyordu. Kimsenin göz yaşlarını görmemesi için kafasını diğer tarafa çevirdi ejderha dövmeli çocuk "n-neden bu kadar zayıfladın! Kesin bunca yıl abur cubur ile beslendin... Git de biraz pirinç lapası ye!" dediğinde karşısındaki kısa saçlı çocuğun gözünde hafifte olsa bir parıltı belirdi. Ayaklanıp kapıya doğru gitti. Gitmeden önce kapının önünde durdu "Sanzu... Onları buradan çıkarıp tedavi ettir. En kısa zamanda iyileşsinler" diğerek oradan uzaklaştı...






GEÇMİŞ | kokonuiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin