10.

145 11 20
                                    

(Suki'nin gözünden)

Adaya gelmemizin üstünden üç gün geçmişti, ve ben kırmızı kristal dışında başka kristal bulamamıştım.

Akşam yemeğini hazırlayan Tsireya'yı izlerken ikimiz kendi aramızda uydurduğumuz bir melodiyi mırıldanıyorduk. Akşamları estiği için üstüme Kiri'nin bana ördüğü hırkayı geçirmiştim.

Bıkkın bir şekilde saçımdan bir tutam alıp örmeye başladım. Tsireya hâlimi görünce mırıldanmayı bıraktı.

"Ah Suki, sıkma canını."

"Keşke söylendiği kadar kolay olsa Tsireya. Bütün klan bana güveniyor. Geriye sadece on bir gün kaldı."

Tsireya üzüntüme ortak olmak istiyormuşçasına derin bir iç çekti. Aonung dolu bir sepet getirip yanıma koydu.

"Belki şansımız bu sepette yaver gider."

Örgümü bağlayıp sepeti karşıma aldım. İçindeki her türlü taş ve deniz kabuğunu inceledim ama çıkmadı.

Yemek hazır olunca ateşin etrafına kurulup yedik.

"Bugünkü koşturmaca beni biraz yordu. Biraz erken yatacağım bu yüzden."

"Al benden de o kadar."

Neteyam ve Aonung yemekler bitince mırıldandılar. Arkalarından Rotxo, Kiri ve Tsireya da yattı.

Lo'ak önce ateşe sonra bana baktı. Elimi yanağıma dayamış kuma bakıyordum.

"Benim uykum yok, biraz dolaşmak ister misin? Belki kafan dağılır."

Elini omzuma koydu. Bakışlarımı kumdan Lo'ak'a çevirdim. Bana sıcak bir şekilde gülümsedi. Bende gülümsedim.

Elimden tutup kalkmama yardım etti. Ardından elini tekrardan omzuma koyarak beni yakınında tuttu. Sahilde dolaşmaya başladık.

"Herhangi bir ilerleme kaydedebildin mi?"

"Hayır, maalesef."

"Hiçbir ses veya ağrı da mı yok?"

"Yok, keşke yakında olduğuna dair bir belirti alabilsem ama alamıyorum."

Elini koluma indirdi ve kolumu sıvazladı.

"Umudunu kaybetme sakın, beraber atlatacağız."

Başım omzuna düştü. Klanı yüzüstü burakmak istemiyordum. Ailemi tekrar kaybetmek istemiyordum.

"Acını anlıyorum güzelim. Ama biraz daha dişini sıkman gerek."

Kafamı salladım. Sahilde biraz daha dolaştık. Yere oturup yıldızları izledik.

"Acaba Payakan şu anda ne yapıyordur."

"Onu özledin değil mi?"

"Mhm. Olaylar o kadar hızlı gelişti ki ona hoşçakal bile diyemedim."

"Geri döndüğümüzde onunla bol bol vakit geçiririz."

Esnedim. Lo'ak beni kucağına çekti ve arkasındaki taşa yaslandı. Saçlarımı okşamaya başladı.

"Ne yapıyorsun?"

"Uyumana yardımcı oluyorum."

Mırıldanmaya başladı. Kafamı göğsüne koydum ve gülümseyerek gözlerimi kapattım.

Gece yarısı birden uyandım. Kulaklarım dikleşti. Uzaktan bir melodi duydum. Gözlerimi ovuşturup Lo'ak'ı uyandırmamaya çalışarak dikkatlice etrafa bakındım.

Sağıma dönmem ile pembe parlayan bir silüet görmem bir oldu. Kayalıkların üstüne oturmuş şarkı söylüyordu.

Lo'ak'ın kucağından kalkıp suya koştum ve yansımama baktım. Gözlerimin pembe bir şekilde parladığını görünce gülümsedim.

Yavaş bir şekilde pembe silüete doğru yürüdüm. Yakınına gelince beni fark etti ve bana tısladı.

"Bekle! Sana zarar vermek istemiyorum!"

Yüzünü görünce bana çok benzediğini fark ettim. Boynundaki tek taş olan kolye pembe bir şekilde parlıyordu.

Taşlardan yardım alıp üstüme atladı ve beni yere devirdi. Yüzümü yumruklamaya başladı.

Ayaklarını kendime çekip karnına geçirdim ve onu üstümden attım. Ama hemen doğrulup yüzüme bir yumruk daha attı.

Kanayan dudağımı yalayıp ayağa kalktım ve attığı tekmeyi savuşturdum. Ona doğru hamle yapıp karnına yumruk attım ve öne eğilince dizimi yüzüne çarptım.

Burnunu tutup bana tekrar tısladı. Bana doğru koşup yumruk atmaya çalıştı ama yumruğunu tuttum. Benim fark etmeme zaman tanımayıp çeneme vurdu.

Ben çenemi tutarken dizlerime vurarak diz çökmemi sağladı. Yüzüme dizini geçirdi. Onu durdurup kolyesini almam gerekiyordu.

Kollarını tutup bana vurmasını engelledim ve ayağımı yüzüne çarptım.

Afallamasını fırsat bilip onu hızlıca yere ittim ve üstüne çıkıp bıçağımı alarak kolyeyi kestim.

Taşı elime aldığım zaman silüet kayboldu. Hemen taşı parçalayıp sekizinci boşluğa yerleştirdim.

"Suki?"

Arkama hızlıca dönüp Lo'ak'a baktım.

"Ne oldu? Durduk yere nasıl bu hale geldin?"

"Bir müzik sesiyle uyandım. Etrafa bakınırken taşların üstünde bana benzeyen birini gördüm. Şarkı söylüyordu. Ona doğru yürüyünce beni fark edip bana saldırdı. Ona beklemesini söyledim ama dinlemedi. Bir na'vi değildi. Başka bir şeydi. Belki de zihnim bana oyun oynuyordur."

"O zaman yüzün nasıl bu hâle geldi akıl küpü?"

Kendi aptallığımı fark edip güldüm. Lo'ak da güldü.

"Bu aralar kafan çok karışık sanırım."

"Olabilir."

Yeşil kristalin yardımı ile yüzümü iyileştirdim.

"En azından bir kristal daha eksildi. Yarın buradan ayrılabiliriz."

"Hadi gel. Bizimkilerin yanına gidelim de şüphelenmesinler."

Bizimkilerim yanına gidip yattık.
______

"Suki, haydi kalk."

Tsireya'nın beni sarsması ile kalktım.

"Her şey hazır. Buradan gidiyoruz. Haydi kalk."

"Lo'ak size olanları anlatmış sanırım."

"Mhm."

Kolumdan tutarak kalkmama yardım etti. Denize yaklaşıp yüzümü yıkadım. Beraber kalan eşyaları topladık ve yola çıktık.

"Şimdiki istikametimiz batıdaki ada. Burada üç tane kristal saklı. Buradakileri de bulunca geriye iki tane kristalimiz kalmış olacak. Geriye sadece on günümüz kaldı."

"O zaman biraz hızlanmalıyız değil mi?"

Aonung hızlıca ayaklandı ve rüzgarın hızlı esmesinden yararlanmak için yelkene atladı.

"Yelkenler fora!"

Aniden açılan yelkenler yüzünden birden hızlandık.

"Eğer rüzgar böyle esmeye devam ederse beş saate oradayız."

"En azından bir iki saat öne geçmiş oluyoruz."

cafuné | lo'ak sully ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin