12.

104 9 5
                                    

(Suki'nin gözünden)

Akşam yemeğine yardım etmek için ormana gittim. Aonung yüzünden günün her öğünü balık yiyorduk ve bu biraz midemi bulandırmaya başlamıştı. Diğerlerinin de benimle aynı fikirde olduğuna eminim.

Biraz mantar bulma umudu ile yerleri dikkatli bir şekilde tarıyordum. Çorba falan yaparsam midemize baska seyler girerdi en azindan.

Biraz yürüdükten sonra uzun bir ağacın dibinde mantarlar buldum. Sırayla hepsini kopartıp sepetime doldurdum. Doğa ile ilgili deneyimlerim ve bilgilerime dayanarak zehirli ve yenilebilir olan mantarları ayırt etmek uzmanlık alanım olmuştu. Zehirli olanları es geçtim. Yaklaşık on beş dakika boyunca mantar topladıktan sonra geldiğim yoldan sahile geri döndüm.

Ateşin olduğu yerde kimse yoktu. Herkes taşı aramaya gitmişti. Parmağımdan yardım alarak ateşi yaktıktan sonra biraz daha odun attım ve Tsireya'nın yemek yaparken kullandığı büyük tencereyi ateşin üstüne koydum. Mantarları temizledim ve çorbayı hazırlamaya başladım.

Çorbadan güzel kokular çıkmaya başlayınca bizimkiler gelmeye başladı. Çorbadan mı yoksa havanın kararmasından mı bilemiyorum. Kiri ve Tsireya sepetleri yanıma bırakırken oğlanlar yeni yelkenli için eşya taşıyordu.

"Sen sepetlere bak Suki, ben çorbayı hallederim."

Kiri ile yerleri değiştirdik ve sepetleri önüme alarak bakmaya başladım. İlk sepet vasat çıkmıştı. İkinci sepet bitmek üzereyken sepetin dibinde bir yengeç dikkatimi çekti.

"Yaşıyor mu bu?"

Yengeci alıp kızlara gösterdim.

"Hayır, belki işimize yarar diye almak istedim."

Tsireya'nın sözlerine karşı iki elimi birleştirdim. Belki tekrar hayata döndürebilirim diye şansımı denemek istedim. Yeşil kristali kullandım ve hareket edecek mi diye bekledim.

Yengecin kıskaçları açılıp kapanınca gülümsedim. Ayağa kalktı ve yüzünü bana döndü. Bana teşekkür eder bir hâli vardı. Yavaş yavaş rengi canlı bir hâl aldı. Yengeç turuncu bir şekilde parlamaya başladı ve kendi kendine kristale dönüştü. Alıp ışığa tuttum ve ikinci bölmeye yerleştirdim.

Çorba hazır olunca hepimiz ateşin başına kurulduk. Duamızı edip yemeye başladık

"Balıklardan sonra çok iyi geldi."

Kiri'nin cümlesine hepimiz gülünce Aonung kızdı.

"Balık gayet güzel bir yemek! Bulduğumuza şükredin."

Çorba kasemi kenara koyarken birden hapşurdum.

"Suki?"

Bizimkiler şaşkınca etrafa bakınırken ben neden bu kadar büyüdüklerini anlamaya çalışıyordum. Bir daha hapşurdum. Yanımda oturan Neteyam birden çığlık attı.

"İyi misiniz?"

"Hapşırınca birden ortadan kayboldun."

"Nasıl? Siz büyümediniz mi?"

Cevap vermelerine fırsat bırakmadan bir kez daha hapşurdum. Çorbaya nane atmıştım, sanırım naneye hassasiyetim vardı.

Dört ayak üstüne düştüm. Aşağı ellerime baktım. Ellerim yerine dört tane pati görünce şaşırmıştım.

"Şimdi anladım. Turuncu kristal sana hayvana dönüşebilme yeteneği veriyor."

Neteyam güldü.

Tekrar hapşurdum. Eski halime dönünce gülümsedim.

cafuné | lo'ak sully ☆Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin