24. Bölüm

66 7 0
                                    

ADA

Mahkemeden sonraki hafta yaşayan bir ölüden farksız değildim. Uyanıyor,uyumaya çalışıyor,uyuyor,uyanıyordum.

 Annemin içi içini yese bile bana Enis'in söyledikleriyle ilgili hiçbir şey sormuyordu, demek ki kızının öyle bir şey yapabileceğine inanmıştı. Aslında annemin yerinde ben olsaydım, Enis'in söylediklerine ben de inanırdım. Hafta sonunu ödev yaparak geçireceğini söyleyerek İstanbul'a kadar giden birine ne kadar güvenebilirsiniz ki?

Sadece Enis'le ilgili değil, insanın aklına gelebilecek tüm konularda bile benimle konuşmuyordu. Bu akşamki yemeğe kadar.

"Bir hafta oldu,artık kendini toparla ve yarın okula dön."

"Ben de öyle düşünmüştüm."

Tabağımdaki pirinç taneleriyle oynamayı bırakıp oturduğum yerden kalkmamla annemin bunu bekliyormuş gibi taarruza geçmesi bir oldu.

"Ada! Senin için bir test aldım. Banyo dolabından al onu."

İlk başta basit bir trigonometri testi sandım,masumca 'Ne testi?' diye sordum. Nereden bilebilirdim ki,annemin bu kadar ciddi olduğunu?

"Gebelik."

'Gebelik mi dedin sen?' 

Boğazım düğümlendi,tek kelime edemedim. Aptalca sırıttım. İlk önce kulaklarımı daha sonra beynimi suçladım. Kesinlikle ben yanlış anlamıştım,annem kızını tanırdı,kızı ne kadar salak olursa olsun, kızının böyle bir şey yapmayacağını bilirdi. O yalana inanmazdı. 

"Ne dedin?"

"Buraları toplayacağım,odana git."

 "Böyle bir şey yapmış olabileceğimi düşünmüyorsun gerçekten değil mi?"

"Ada seni tanıyamıyorum."

"Ben hala senin kızınım, odasında Disney oyuncakları olan, sabahlara kadar kitap okuyup dizi izleyen, yatağını toplamaya üşenen, yapılan her şakaya inanan o kızım. Sana bir yalan söylemiş olabilirim, büyük bir yalan söylemiş olabilirim, ama asla gidip bir geceliğine gördüğüm biriyle yatacak kadar aptal olmadım."

"Bir geceliğine mi? Çocukluğunuz beraber geçti. Ona kör kütük aşık olduğunu söyleyerek dolanıyordun evde."

"8 yaşındaydım anne.En azından senin bana bu konuda güvenmeni beklerdim. İstersen bundan sonra söylediğim şeylere inanma. İnanmadığın için seni suçlayamam ama ben ne Güneş'e zarar verdim, ne de Enis'le yattım!"

Bunun üzerine annem masadan kalktı ve odasına gitti, ben de kendi odama gittim. Bir daha da çıkmadım. Daha ne kadar batabilirim bilmiyordum. Yatağıma girip uykumun gelmesini bekledim. Yapabileceğim bir şey de yoktu zaten. Ben de şu sıralar en çok yaptığım şeyi yaptım, uykuya sığındım.

****

Bir buçuk hafta sonra Başak ile okuldaydık. İstemeyerek de olsa sınıfıma girdim. Sınıfım yerine 'dedikodu kazanı' veya 'cehennem' desem daha doğru olurdu sanırım. Bir zamanlar beraber gülüp eğlendiğim arkadaşlarım şimdi bana bakarak kendi aralarında fısıldaşırken bu sınıf hakkında iyi şeyler düşünmek kolay olmuyordu. Gözlerim Bartu'yu ararken İrem yanıma gelip oturdu. "Başın sağ olsun.Olanları duydum senin adına çok üzüldüm.Eğer kendini kötü hissedersen, konuşmak istersen yanıma gelebilirsin." dedi. Sonra da elimi hafifçe sıkıp,elimin üstüne kendi elini koydu.

"Ne zaman kötü hissetmiyorum ki...Teşekkür ederim sorduğun için." dedim ve gülümsedim. O da bana gülümsedi ve sınıftan çıktı. Sıramdan kalkıp sınıf defterinin sayfalarına göz attım. Kendi numaramla birlikte, bir buçuk haftadır okula gelmeyen birinin daha olduğunu fark ettim. Listeden baktığımda diğer numaranın Bartu'ya ait olduğunu gördüm. Görmem ile dışarı fırlamam da bir oldu. Zaten devamsızlığım almış başını gidiyordu, bir kez daha derse girmesem bir şey olmazdı. Müdürümüz de Başak'la ikimize anlayış gösteriyordu nasıl olsa.

KeşkeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin