19

689 74 39
                                    

"vaaaaay, bu ev çok büyükmüş."

"tek bir kişi için evet, öyle." bu eve bile bir kusur bulan riki derin nefes vermemi sağladı. amcasının kore'deki evlerini geziyorduk ve geldiğimiz dördüncü evi de beğenmiş değildi. sürekli bir bahane buluyordu.

"bence burası çok güzel. hem eşyalı da." kendimi koltuğa bıraktığımda içe gömüldüm ve kendi kendime kıkırdadım. "koltuk benim yatağımdan rahat."

yanıma oturdu ve benim gibi kendisini koltuğa gömdü. çok yumuşaktı gerçekten de. "kendimi mahcup hissediyorum onlara karşı." diye mırıldandı.

"bence kabul etmezsen amcan kötü hisseder riki." dedim. "ben ne güne duruyorum diye kızmamış mıydı sana?" gülerek ona baktım. aniden koltuktan kalkıp karşısında durdum. "tamam, bizim oraya çok uzak. hatta bayağı uzak." iki saati düşündüm ve kaşlarımı çattım. "çok uzak ya!"

kahkaha attı. bana uzanıp ellerimi tuttu ve kendisine çekti. bacaklarım iki yana gelecek şekilde kucağına oturdum. "seon woo," dedi usulca. "bu ev bir kişi için çok büyük." başımı salladım. "o yüzden... neden benim ev arkadaşım olmuyorsun?"

şaşkınlıkla kalakaldım. beklediğim bir teklif değildi bu. kesinlikle değildi. "ne?" dedim gözlerimi kırpıştırıp. gerçekten de istiyor muydu bunu?

"annen izin vermez mi?" dedi tatlı tatlı.

annemi düşündüm. izin verirdi. hatta beni evden kovduğu için mutluluktan delirirdi ama... suratım asık bir şekilde riki'ye baktım. "riki, anneme kim bakacak? biliyorsun... benden başka kimsesi yok onun."

anlayışla başını salladı. "anlıyorum. zorlamıyorum da zaten seni. elbette anneni düşünmelisin." yanağımı öptü. "iki saatlik yolun sonunda seni göreceksem zaten yol o kadar da uzun gelmez bana."

"işe gireceksin sen." dedim gülerek. "gelemezsin ki bana."

"iş yerimi sana yakın seçmeye çalışacağım. ki, sürekli çalıştığım yere gelebilesin." kıkırdadım ve dudaklarına ufak bir buse kondurdum. "her an beni görmek ister misin cidden?" dedim alayla.

kaşları havalandı ve bana tehditkar bir şekilde baktı. "ne dedin sen?" beni koltuğa yatırdığında alt dudağımı dişleyip sırıttım. "sevgilimle nasıl konuşmanız gerektiğini bir türlü öğrenemediniz kim sunoo." güldüm. "neyi ima ettiniz? ondan sıkılabileceğimi mi? bu ne cüret?" eğilip boynumu öptü. tikim olduğu için gülüp omzumu yukarı kaldırdım. gülüşlerim beni gıdıklamalarıyla artarken aniden dudaklarımı öptü. kahkahalarım dudaklarının arasında kaybolurken kollarımı boynuna sarıp bedenimi yükselttim. tamamen doğrulup tekrar kucağına yerleştiğimde ayırdık dudaklarımızı.

gözlerime aşık aşık bakarken istemsizce iç çekiverdim. kaşlarını kaldırıp ne oldu der gibi baktı bana.

"çok güzel olduğunu düşünüyordum da..." yüzünün her zerresini, aklıma kazımak istercesine inceledim. "ben seni nasıl elde ettim riki ya..?" diye fısıldadığımda tebessüm edip çenemi öptü.

"sen kendinin farkında değilsin, seon woo." dedi. "sen ne kadar güzel olduğunun farkında değilsin."

"senden önce," dedim tereddütle. "kendimden nefret ederdim. yüzümden, bedenimden, her şeyimden. ama öyle güzel sevdin öyle güzel baktın ki bana... senin sayende sevebildim kendimi." gerçekten de beni o kadar güzel seviyordu ki, kendimi sevmekten başka çarem kalmıyordu.

"böyle bir şeye sebep olduğumu bilmek ne kadar güzel anlatamam sana." dedi duygusal bir şekilde. "sana olan sevgim her geçen gün artıyor. umuyorum hiç azalmaz, umuyorum seni son nefesime kadar böyle sevmeyi sürdürebilirim."

gözlerimi yumup yanağımı yanağına yasladım. sıkıca sarıldım ona. "aynı şeyleri diliyorum, riki. her gece ve her gündüz tanrıdan dilediğim tek şey sensin."

"anne, o değil!" yemek hazırlamama yardım eden annem malzemeleri karıştırırken onu azarlıyordum. o sırada çalan telefonumu ellerimi yıkadıktan hemen sonra elime alıp arayana baktım. riki görüntülü arıyordu. hızla aramayı yanıtlayıp tezgahın üzerine koydum telefonu. beni görebileceği şekilde ayarlayıp salata yapmaya kaldığım yerden devam ettim. "selam." dedim aynı zamanda neşeyle.

"pişt, sunoo." anneme baktım. "bu ne? bundan dökersem tadı güzel olur mu?"

annemin gösterdiği ve neredeyse çorbaya boşaltmak üzere olduğu şeye baktım. "anne o kabartma tozu ya!"

"he öyle mi?"

riki güldüğünde derin nefes verip önüme döndüm. "nasılsın?" dedim. "yerleşebildin mi eve?"

"evet, sayılır. çok eşyam yoktu zaten. yine amcamın birkaç tanıdığı gelip yardım etti."

"yardıma gelemediğim için üzgünüm gerçekten."

"yok be, saçmalama. siz ne yapıyorsunuz?"

annem yanımda durup tezgaha tutundu. bir çocuk gibiydi. "yemek yapıyoruz."

"ben yapıyorum." diye düzelttim.

annem gözlerini irice açıp suratıma baktı. "ne nankör bir evlatsın, makarnayı suya bırakan kimdi? bendim ben!" riki ile eş zamanlı bir kahkaha patlattık. annem de kendisine güldü ve riki'ye öpücük atıp içeri geçti.

"annene bayılıyorum ya." yüzümdeki gülümseme ile başımı salladım. ben de bayılıyordum ona. "araya çoktan üç gün girdi. seni özledim."

"ben de seni özledim." dedim kısa bir an ona baktıktan sonra. "iş bulabildin mi?"

"birkaç yere gittim. hepsi de hemen başla dedi ama verdikleri maaşlar... biraz yetersiz geldi doğrusu. öğrenci olduğum için maaşımı az tutmaya çalışıyorlar."

"öyle bir hakları yok. çalıştığın kadarını vermek zorundalar. umarım güzel bir iş bulursun."

bir süre boyunca ben yemek hazırlarken bana uzaktan eşlik etti. sohbet ettik havadan sudan. zilin sesini duyduğumda telefonu elime alıp riki'ye veda öpücüğü attım. "sonra görüşürüz bebeğim. bizimkiler yemeğe geldi de, onlarla ilgileneyim ben şimdi."

"tamamdır." tebessüm edip el salladıktan sonra aramayı sonlandırdım. koşarak kapıya ilerledim ve annemin içeri almaya başladığı üçlüye baktım.

"hoş geldiniz!" kocaman gülümseyip kollarımı açtığımda en öndeki sunghoon gülerek sarıldı bana. "ay çok özledim sizi var ya."

"biz de seni özledik." getirdikleri içecek ve tatlıları anneme verdiler. annem mutfağa onları bırakmaya giderken biz de salona geçtik.

"eee-" ben tam onlara nasıl olduklarını soracakken jungwon atıldı. "sus sus sus." dedi asabi bir şekilde. "dökül çabuk."

normalde pamuk gibi olan jungwon dedikodu olduğu zamanlar böyle birine dönüşüyordu.

güldüm ve koltukta bağdaş kurdum. "nereden başlayayım?" dedim heyecanla.

"yuta'dan başla direkt." dedi heeseung. "nasıl böyle bir şey mümkün olabilir ya?"

"her şeyi anlatamam ama şöyle oldu..."

-

ufak bir gecis bolumu?

uykusuz kalınan geceler # sunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin