20 (final)

842 85 74
                                    

"hoş geldiniz-" gördüğüm yüzlerle önce duraksadım sonra çok daha fazla gülümsedim. "hoş geldiniz!" sunghoon tebessüm edip saçlarımı dağıtırken heeseung bana öpücük atıp sunghoon'dan önce boş bir masaya ilerledi. "haber verseydiniz keşke gelmeden, önden hazırlatırdım. beklememiş olurdunuz."

"sürpriz yaptık yahu."

masaya oturduklarında siparişlerini aldım ve işime geri döndüm. meşhur bir sokak restoranında garson olarak işe başlamıştım. üç gün kadar oluyordu. mekan o kadar yoğun ve iş o kadar yorucuydu ki, riki'ye bile haber verememiştim henüz.

yoğunluk az da olsa azaldığında on dakikalık iznimi kullanıp çocukların yanına oturdum. derin nefes verip arkama yaslandım. "inanılmaz yorucu ya." dedim gözlerimi yumup sandalyede kaydıktan sonra.

"burası normalde böyle yoğun değildi." heeseung'a baktım. sırıtıp göz kırptı bana. "belli ki senin sayende."

ayağımla ayağına vurdum. "saçmalama be." dedim. "benim öyle bir güzelliğim mi var da?"

sunghoon kaşlarını kaldırıp bana tehditkar bir bakış attığında hızla dikleştim. kendimi beğenmediğim için bana en çok kızan kişi oydu. "sustum be, bakma öyle."

onlarla kısacık sohbet edip işime geri döndüm.

yoğunluk erken bittiğinde patrondan çıkmak için izin istedim. üçüncü günümdü ve izin istemem doğru değildi ama genç patronumuz jae hyung beni öyle sevmişti ki her isteğimi yerine getiriyordu.

"elbette çıkabilirsin. sıkı çalışmandan ötürü teşekkür ederim." onun gibi kocaman gülümseyip arka tarafa geçtim ve üzerimi değiştirdim.

sunghoon ve heeseung ile birlikte çıktık. "neden erken çıktın?" diye sordu heeseung merakla.

"ya riki'yi iki haftadır görmüyorum!" diye isyan ettim. "sadece üç kere gidebildim çalıştığı yere, birinci ayını doldurdu bile. telefon açıp kuru kuru kutlayamam."

sırıtıp omzuma attı kolunu. "nasıl bir kutlama bekliyor bizim japonu?" dedi ima dolu sesi ile. "burun kanamasından gitmesin?"

"ya yürü git." diyerek ittirdim onu.

sunghoon gülerek beni heeseung'dan kurtardı. heeseung'un omzuna kolunu atıp el salladı bana. "selam söylersin manitana. biz jake ile buluşacağız."

"ayyyy, siz de ona selam söyleyin. kocaman öpüyorum tamam mı? öpün onu benim için."

sunghoon tebessümle başını salladı. "öpücüklere boğacağım." tatlı tatlı gülümsedim. çok aşıktı bu çocuk elin oğluna ya.

vedalaştıktan sonra riki'ye mesaj atıp hâlâ çalışıp çalışmadığını kontrol ettim. mesaisinin bugün onda bittiğini söylediğinde de koşar adım otobüs durağına ilerledim. heyecandan yerimde duramıyordum. sanki iki hafta değil iki yıl girmişti aramıza.

otobüs durağında durup derin bir nefes aldım. kimse yoktu durakta. gözlerimi gökyüzüne çıkarıp görünmeyen yıldızlara baktım. kocaman gülümsedim kendi kendime. ellerimi birleştirip kalbime koydum. "çok özledim ya..." diye mırıldandım.

sıkıca sarılacaktım ona. kocaman hem de.

riki'nin çalıştığı küçük tatlıcı benim çalıştığım restorandan çok daha yoğundu. dışarıya kadar uzanan bir sıra vardı ve içeri girmeye çalıştığımda kızlar tarafından linç yediğim için ben de sıraya geçmiştim.

sıra bana gelene dek fark ettiğim şey, mekanı riki'nin ünlü yaptığı oldu. heeseung benim hakkımda yanılıyordu ama ben riki hakkında yanılmıyordum. kızlar sürekli riki hakkında konuşuyordu çünkü.

uykusuz kalınan geceler # sunkiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin