"shun neden gelmedi?" riki ile ortaklaşa hazırladığımız şeyleri masaya koyarken onlara baktım.
"çok içti ya dün," dedi hinata. "kendisine gelemez o iki gün boyunca."
"hadi ya," dedim sıkıntılı bir şekilde. "e evde yalnız bırakmak iyi bir karar mı? ya bir şey gelirse başına?"
"merak etme, uyuyor mışıl mışıl." riki yanağımı öptü ve yerine oturdu. "otur hadi. her şey masada."
dışardan gelen bir gürültü ile irkilip hepimiz oraya baktık. birkaç saniye sonra en dağılmış hali ile annem mutfaktan içeri girdi.
"hay ananı sikeyim ya," dedi yüzünü buruşturarak. "şu siktiğimin duvarını kim buraya koydu?"
dudaklarımı birbirine bastırdım. "neden uyandın sen anne?" diye mırıldandım.
"burnuma güzel kokular geliyordu. size katılamaz mıyım?" pankeke uzanıp bir ısırık aldı. "hangisi senin japon sevgili?"
"anne ya!" diye kızdım ona. "bu kadar patavatsız olma!"
"tabii efendim." esnedi ve dolabı açıp içinden içkisini aldı. "ben odamdayım. size afiyet olsun."
"hey, sabah sabah içme." kaşlarımı çatıp elinden aldım şişeyi. "sana güzel bir tepsi hazırlayıp getiririm ben. git hadi." saçlarını hızlıca öpüp hızlıca bir tepsi çıkardım.
annem gittiğinde rikiler biraz sessiz kaldı. ben de konuşmadım.
"annene annelik yapıyor gibi görünüyorsun." ilk konuşan hinata'ydı.
güldüm. "öyle görünüyor gerçekten de." masaya koyduğumuz birkaç şeyden anneme de aldım. "babamla boşandıklarından beri hayat pek de umurunda değil. beni on sekizinde doğurduğu için hayatını da yaşayamamış pek. şu an mottosu sikerler her şeyi, yaşadığını hissedene dek içeceksin." gülüştük. "bu yaşıma kadar o baktı bana, şimdi de ben bakıyorum ona." kıkırdadım. "hemen geliyorum, siz başlayın."
tepsiyi annemin odasına götürdüm. yatakta oturur pozisyona geçip ellerini çırptı. güldüm.
"iş nasıl gidiyor? denk gelemiyoruz şu sıralar pek, soramadım."
"iyi gidiyor." doldurduğum çaydan bir yudum aldıktan sonra sırtındaki yastığı dikkatlice düzeltti. tepsiyi kucağına çekti. "senin okul işleri peki?"
"yani, sınava girer miyim onu bile bilmiyorum. uygun bir iş bakınıyorum." yatağa oturup ayaklarımı salladım. "okumamı mı isterdin?"
"e herhalde." dedi. "okuyup devlete atanmak varken ne diye sürüneceksin sonuçta. ama senin kararın. benim istediğime ya da bir başkasının istediğine göre hayatını çizecek olursan götünden kan alırım haberin olsun."
kahkaha attım. elimi ona uzattığımda elimi tuttu ve öpücük attı bana. "iyi ki varsın anne."
"iyi ki varım ama arkadaşlarına yaklaştırmıyorsun, it."
gülüp ayağa kalktım. "o başka."
"babası kılıklı." odadan tam çıkacakken konuştu. "bu arada, baban seninle konuşmak istiyordu. ona geri döndün mü?"
"hayır."
"neden?" gözlerine baktım. babamla görüşmemi asla yasaklamamıştı. hep özgürdüm. ama içimden gelmiyordu o adamla oturup baba oğul gibi sohbet etmek. "sana hediye falan alırdı. para da verir."
"anne," dedim usulca. odadan çıkmak üzereydim. "para umurumda olsaydı," dudağımı ıslattım. "seni değil babamı seçerdim."
dudakları kıvrıldı. "aferin lan, it herif!" tebessüm edip havadan bir öpücük attım. ve kapıyı kapadım. yüzümdeki tebessüm solmuştu.
tuvaletin önünde ellerini üzerine silen haruto'ya baktım. "kusura bakma," diye mırıldandı. "biraz duydum..."
"yok sorun değil." dedim gülerek. "önemli bir şey konuşmadık zaten."
birlikte mutfağa ilerledik ve yerimize oturduk.
kahvaltı masasındaki sohbetimiz oldukça eğlenceliydi. arada sırada japonca konuşuyorlardı ve sonra benim bakışlarımı fark edip aceleyle tercüme ediyorlardı kendilerini. bu, çok komikti.
masayı toplamama hinata yardım etti. herkesi odaya gönderdikten sonra dünün konusunu açıp benden özür diledi.
"gerçekten kırıldım, sorun yok demek istemiyorum ama... riki'nin yanındayken en çok zorlanan muhtemelen ben olacağım şu saatten sonra. biliyorum riki yetersiz hissetmemem için çabalayacak ama elimde olmadan kendimi ezik hissedeceğim."
elini sırtıma koyup sıvazladı. "eğer niki'nin sana aldığı hediyeler ya da yaptığı pahalı planlar seni rahatsız edecek olursa saklamayıp dürüstçe söyle bunu ona."
"rahatsız olmuyorum aslında." sırtımı tezgaha verip ellerimi önümde birleştirdim. "riki beni mutlu etmek için almıyor o hediyeleri gibi geliyor bana..." diye mırıldandım. tebessüm edip bileğimi ovdum. "mutlu oluyor. kendisi mutlu oluyor."
"hm hm." karşımdaki sandalyeye oturup tebessüm etti o da. "çözmüşsün onu. niki sevdiği insanları mutlu etmeyi seven biridir. seni mutlu gördüğünde o senden daha mutlu olur. düşündüm de, onun hediyelerinden ve sürprizlerinden rahatsız olduğunu ona söylersen muhtemelen depresyona falan girer."
"sence biz... iyi olacak mıyız noona?"
"elbette olacaksınız." güven verici bir şekilde gülümsedi. "bunları kafana takma daha fazla. anı yaşamana engel olurlar. ileride ayrılır mısınız yoksa sonuna kadar bu ilişkiyi götürür müsünüz bilemem ama şu an birbirinize sahipsiniz ve tadını çıkarmalısınız."
başımı salladım. "haklısın."
"eee, kahven var mı? yapsak da seninle şöyle karşılıklı bir dedikodu yapsak."
"kahve değil ama içki var..?" dedim kaşlarımı kaldırıp.
güldü. "o da olur." annemin dün akşam getirdiği hafif içkilerden çıkarıp bardaklar aldım.
biz onunla karşılıklı oturmuş riki'den ve akrabalarından bahsederken önde haruto arkada riki mutfağa girdiler.
"oluyor mu ama böyle?" haruto alıngan bir şekilde konuşup çekinmeden dolaptan bardak aldı. hinata'nın yanına oturup şişeye uzandı.
riki de benim yanıma oturup yanağımı öptü. "ne konuşuyordunuz?" dedi tatlı tatlı.
tebessüm edip çenesini öptüm ben de. "hiç, senden falan işte. hinata bana ailenizi falan tanıtıyordu."
"umarım beni kötülemiyordur."
dörtlü sohbetimiz asahi'nin de mutfağa gelmesiyle son buldu. gergin görüntüsü susturmuştu bizi. boğazını temizledi. "umm, riki, bir konuşsak mı?"
ikisi odaya gittiğinde japoncaya geçiş yaptıklarını duydum. haruto ve hinata dikkat kesilmiş mutfağa gelen seslerini dinliyorlardı. bense hiçbir şey anlamıyordum konuşmadan.
haruto küfür olduğunu anlayabildiğim bir kelime kullandığında hinata hızla ayaklanıp içeri geçmişti.
"neler oluyor?" dedim endişe ile.
haruto tereddütle gözlerime baktı. "biraz karışık..." boğazını temizledi. "riki'nin babası..." yüzünü buruşturdu. endişem gittikçe büyüyordu ve salondaki sessizlik de hoşuma gitmemişti. haruto gözlerime son kez baktı ve güçlükle konuştu: "onu evlatlıktan reddetmiş."
ne?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
uykusuz kalınan geceler # sunki
Fanfiction(apartman) kim seon woo ÇOK SEVGİLİ ÜST KOMŞUM. ACABA DİYORUM, EV YERİNE OTELE Mİ GEÇSENİZ????! tw: asabi sunoo (daha once hic gorulmemis)