sillage.' jeon jeongguk'

13

Taehyung  şirkette kendine özel odasında deri koltuklardan birine yayılmışken elindeki şarabı yudumluyordu. Akşamın erken saatlerinde içmek onun tarzıydı. Pahalı şarap genzini yakarken gününü düşündü. Bir sürü şirket için önemli ama kendisi için hiçbir şey ifade etmeyen toplantılara girmişti. Kendisi için bomboş sayılırdı. Babasının istekleri onu yönetirken sadece sabrediyordu. Hepsinden uzaklaşmak ve duygularını yaşamak istiyordu. Luna gibi.

Onda en çok hayran olduğu şeyi düşündü. İlk gördüğü zamanı... Yaklaşık 5 sene öncesini.

O zamanlar meslek hayatında 2.senesiydi. Edebiyat sevdiği bir dalken işi olunca sorumlulukları da aynı oranda artmıştı. Annesinin başka bir adamla görüştüğünü öğrendiği zamandı.  

Özel sektörde ders veriyordu ve neredeyse her iş çıkışı kafasını toparlamak için aynı cafe'ye gidiyordu. Yine cafe'deki favori yerinde ilerlemiş ve kahverengi paltosunu çıkarmıştı. Onu astıktan sonra arabasının anahtarını ve ressam şapkasını masanın üzerine koydu. Cafede her zamanki gibi canlı müzik eşliğinde bir kaç kişi vardı. Bazıları kahvesini, bazıları içkisini yudumlarken Taehyung çizgisini bozmayacaktı. Garsonu yanına çağırdıktan sonra espresso istedi ve rahatlamaya çalıştı. İşinden, ailesinden, kişiliğinden uzaklaşmaya çalıştı. Kahvesi büyük bir hızla geldiğinde gülümsedi ve teşekkür etti. Bir edebiyatçı olarak kibarlığı en üst seviyedeydi ve asil görünümü garson olan genç çocuğu hayran bırakmıştı. Garson çocuk masadan uzaklaşırken Taehyung'ın gözleri ilerideki masaya ilişti. Muhtemelen ondan birkaç yaş küçük üniversitelilerden oluşan arkadaş grubu ilgisini çekmişti. Onları izlemeye koyulmuşken koyu kahverengi kısa saçlı  kız tatlı bir sitemde bulundu ama bunu o kadar sesli yapmıştı ki 2 masa arkalarında oturan Taehyung bunu duyabilmişti. ''Hadi ama, Luna neden sürekli geç kalıyor? Birisi ona buluşmalara 1.30 saat geç kalmaması gerektiğini öğretmeli.'' Taehyung dahil onu duyan herkes şirin sitemine gülümserken karamel rengi bakır saçlara sahip bir kız ona kısa bir açıklama yapmıştı. ''Uyuya kalmış, birazdan burada olacak.'' Kısa saçlı kız mızmızlanmayı kestiğinde cafe'nin kapısı açılmıştı ve masanın tamamı oraya dönmüştü.

Taehyung da bakmıştı.

Senelerce kalbini, boşluğunu , beynini dolduracak kişi olduğunu bilmeden bakmıştı o kapıya. 

Onu gördüğü gibi kalbi tuhaf bir sızlamayla çalkalanmıştı. Midesi alt-üst olmuş, içini garip bir hoşnutluk kaplamıştı.

Diğer arkadaşlarının aksine onlardan daha olgun duruyordu. Arkadaşlarının kadınsı giyimine karşın dar,siyah bir yırtık pantolon giymişti. Üzerinde yarım bir siyah badi vardı ve onun da üstüne kısa bir deri ceket giymişti. Daha çok liseli serserileri hatırlatan bu görünümünün yanında siyah saçları neredeyse göğsünden aşağı akarak beline iniyordu. O an o siyah saçların kendini boğmasına izin vereceğinden adı kadar emindi Taehyung. Kendisininkine kıyasla büyük ve çekik kedi gözleri yorgun bakıyordu. Kırmızı dudaklarının arasındaki sigarayı farketti Taehyung. Dünya böyle bir güzelliğin ciğerini nasıl kirletebilirdi?

Büyülendiği anı dün gibi hatırlıyordu. O anı... O andan sonra nasıl hayatını nasıl onu üzerine kurduğunu. Şirkete başladığında bile her gün onu takip ettirdiğini, gittiği her yere onunla birlikte gidip onunla birlikte dönmenin verdiği hazzı. Taehyung onun var oluşuna aşık olmuştu. Her zaman onunla tanışmanın ve konuşmanın hayalini kurmuştu. Bunun bir cinayet yoluyla olması ise tanrının espri anlayışıydı ona göre. Bir dedektif olan Luna ve ona aşık olan bir piyon. 

Yine o anki hislerini hatırlayınca gülümsedi. 

Tekrardan içkisini yudumladı. Küçük bir ah çektikten sonra bacaklarını koltukça iyice açtı. Luna dışında hiçbir kadını arzulamıyor, onun dışında kimseyi düşünemiyordu üveyinin aksine. Aklına üvey kardeşi Jungkook gelince huzursuzca kıpırdandı. Luna'yı takip etmesini yasaklamıştı ama Taehyung kesinlikle siklemiyordu. Yine de onun istediği olmuş ve işler yüzünden güzelliğini yaklaşık 2 gündür göremiyordu. Deli gibi özlemişken gelip Luna'nın kendisini bulmasını istedi.