Karanlık.
Tek gördüğüm uçsuz bucaksız bir karanlık.
Işığı bulamıyorum.
Sessiz bir çığlık çınlıyor kulağımda.
Kaçmaya çalıştıkça beni derinlerine gömen toprak daha da kuvvetle çekiyor.
Genzim yanıyor.
Boğazımı yakıyor tatsız toprak.
Korku iliklerimde dolaşıyor.
Bu keskin sessizlik tenimde kayıyor ve beni ürpertiyor.
Düşüyorum, düştükçe boğuluyorum.
Karanlığın sonu yok, adeta buz gibi bir ruh.
Üşüyorum çünkü karanlık soğuk.
Sessiz, soğuk ve derin.
Umutsuzluğa kapılmamaya çalışıyorum ama umutsuzluğun tam da içindeyim.
İnkarlar boşuna.
Koşuyorum ama kaçamıyorum, çünkü o beni her seferinde yakalıyor.
Hissediyorum.
Tüm sonları kendi içimde hissediyorum ve bu duyguyu sevmiyorum.
Gözlerimi açmalıyım, bundan kaçmalıyım, ışığı bulmalıyım.
Ben nefes almalıyım.۞
Soobin büyük bir titremeyle uyandı. Hala daha tir tir titiriyordu. Soğuk bir yelin tam ortasında tüm çıplaklığıyla duruyordu sanki. Anlından ensesine doğru akan boncuk boncuk terler neydi o zaman?
Soobin yine bir atak geçiriyordu. Adını koyamadığı bu atakların nedenini çözen daha çıkmamıştı karşısına. Hayatının kalan son verimliliğini de birkaç ay önce tamamen kaybetmişti. Ne uyku uyuyordu huzurla ne midesi yemekle doluyordu. Gecesi gündüzü birbirine karışmıştı ve bu çarpışmada günü varlığını kaybetmişti. Yaşıyordu sözde ama aslında yaptığı sadece vakit öldürmekti, vakit onu öldürmeden önce.
Kabus mu görüyordu her gece yoksa bu sadece bir karşılaşma mıydı bilmiyordu. Cevabından korktuğu için bilmeye de çabalamıyordu. Korktuğu şey neredeydi ve onunla nasıl yollarını ters düşürürdü onca denemeye rağmen hala çözüm bulamadığı başka bir konuydu. Belki de kaçamayacağı içindi. İçten içe biliyordu ki ruhundakinden kaçamazsın. Nereye gidersen git içindeki hep seni bulur. Koşmak manasız kaçtığını da kendinle taşırken.
Soobin tişörtünü değiştirip bir çift çorap giydi. Titremeye devam ediyordu. Komidinin üzerindeki ilacı vaktinin gelip gelmediğini önemsemeden içti. Ne zaman zamanına dikkat etmişti ki şimdi dikkat etseydi. Soğumaya yazan yatağına girip hemen yorganına sarıldı. Bacaklarını kendine çekti ve küçülebildiği kadar küçüldü, sanki küçüldükçe karanlıkta saklanabilecekti ve karanlık onu bulamayacaktı. İmkansız ve saçma bir fikirdi ama Soobin hala umut kırıntılarını saklıyordu bir yerlerde.
Bu durum karşısında yapabileceği hiçbir şey yoktu. Sadece bekledi. Onu almaya gelecek miydi yoksa bu sefer de azat edecek miydii bekleyip görecekti. Pes etmemişti sadece yorgun düşmüştü artık, ama pes etmeye de yakındı. Yine de bununla bir sorunu yoktu. Bıkkınlık tam olarak buydu. İçinde yılların yangını vardı. Buna rağmen her geçen gün daha soğuk hissediyordu. Günden güne istemediği her şeyle bütünleşiyordu.
Ne yapabilirdi ki? Anlayamıyordu ki çare bulsun.
Titremeleri arasında ne ara tekrar uyku onu huzuruna aldı bilmiyordu. Bilmesine de gerek yoktu zaten, onun uykusuna uyku demeye bin şahit gerekti.
Sabah olsun. Sabah olunca belki onun da ışığı çıkardı. Belki onun da yolu parladı onun için. Sadece bir sabah olsun. Güneş bir umut içindeki soğuğu eritirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the other you ༒︎ yeonbin
Fanfiction𓀡 𝒕𝒉𝒆 𝒐𝒕𝒉𝒆𝒓 𝒚𝒐𝒖\\yeonbin Soobin yanlışlıkla paralel 2 evren arasındaki kapıyı bulmuş biriydi. 5 yıl boyunca bu hayatından kurtulup karşı tarafa geçmek için yollar aramıştı. Bu zaman içerisinde kendini oradaki birine kaptırmıştı. Peki bu...