Ne zaman uyumuştum acaba. En son dinlediklerim aklıma gelince iki damla yaş süzüldü gözlerimden. Gözlerim odada annemi aradı, ama bulamadı. Acaba neredeydi? Ne olmuştu? Kim bilir kaç saat olmuştu uyuyalı .Tam ayağa kalkıyordum ki lanet olası o ağrı girdi sırtıma. Neden burada, bu pozisyonda uyumuştum ki?
" Ahh!" derken kapı açıldı ve :
" Kızım! İyi misin? Ne oldu? Uyandın mı?"
" Sakin ve tek tek anne, tek tek!"
Buruk bir gülüşle cevap verdi annem:
"İyiyim demek oluyor galiba bu?"
" Evet."
Kahkaha attım ve ellerimi kaldırarak "Yee" diye bağırdım- ne alakası varsa artık!-. Sanki uyandığımda acıyan kalbimi , daralan nefesimi unutmuş annemi görünce hissetmez olmuştum. Ama şu an olanları hatırlayınca, düşüncelere dalma vakti bulunca ; bağırmak, bağıra bağıra ağlamak, her şeyi kırmak, yıkmak istemiştim. Annemi yollamalıydım. Bunun tek yolu bir istekte bulunmaktı:
" Anne ben susadım ve ayrıca acıktım. Ayrıca sıcak birşeyler- nescafe gibi- ve çikolatalı browni çekti canım." Bunları aralıksız söyledikten sonra nefes alıp :
"Alır mısın, lütfen?" dedim kedi bakışı atmaya çalışarak. Bu halime gülen anneme: " Yaaaa, gülme ama anne ne yapayım kedi bakışı atamadığımı biliyorsun."dedim "n" leri uzatarak. Oda bir kahkaha attı. Ne mutlu aile tablosuydu, dışarıdan bakana. Oysaki içimde ne fırtınalar kopuyordu.
"Tamam."
"Hıı!"diye böğürdüm resmen.
"Tamam diyorum,giderim."
"Oleyyy!"dedim. Ağlamak için annemi gönderebildiğime sevineceğimi tahmin etmezdim...Annem oturduğu siyah deri koltuktan kalktı, yanıma geldi ve:
"Seni seviyorum."diyerek yanağıma bi öpücük kondurdu.
"Ben de seni anne, ben de seni." dedim. Bu tabloysa daha çok bir vedayı andırıyordu. Hangimizin vedasıydı bu? Bu son konuşmamız sinirlerimi daha da bozmuştu! Ben bunları düşünürken annem odadan çıkmıştı bile .....Annesinden(FERZİN)
Ah ne zordu ş gözyaşlarına hakim olmak ... Ağlamaktan çıkacakmış gibi hissettiğin, kan gölüne dönmüş gözlerini bin bir numara ile saklamaya çalışmak... Ben, parlatıcı bile sürmeyen insan ; bir paket fondateni yüzüme sürmüş; gözaltı morluklarını zar zor kapatmış, kan gölü olmuş gözlerimi de saatlerce uyuyarak saklamıştım. Acaba anlamış mıydı Arya? "Bir şeyler mi ters gidiyor" diye sormuş mudur kendine?
İnsanlar en kolay fiziksel yaralarını gizler. Ruhsal yaralar da eninde sonunda çıkacaktır ortaya, fiziksel yaralar da. Ama en geç ortaya çıkandır; ruhsal yara. Ruhsal yaranın iki sonu vardır : ya çöküş ya da yeniden doğuş... Ya önce ruhunu verirsin toprağa , sonra da bedenini. Ya da yeniden doğar ruhun bir bebek gibi...
Kendime hakim olamıyordum, destek arıyordum. Tek çocuğum; benim minicik bebeğim... Ah , ah düşünmek istemesem de ... Damla damla akan gözyaşlarım sele dönmüştü. Başta kendimi ağlamamak için sıksam da şimdi hıçkırarak ağlamamak için sıkıyordum. Hayat ne garip dimi? Televizyonda izlediğin senin evladın, eşin , dostun olmadığı halde içinin sızladığı, ciğerinin parçalandığı şey tutuyor ve canpareni hedef alıyor. Hem de daha onsekizcik yaşındaki canpareni!
Yapabileceğim ne vardı ki- bi de yalnız başına- ! Nereden çıkmıştı şu lanet iş toplantısı ha, nereden! Haahhaha! Az önce hayatımda etmediğim , ağzıma almadığım lafı söyledim; "lanet ". Hayat böyle işte, bazen karşı olduğun şeyi tutar kendin yaparsın. Alptekin-eşim- de böyle işte! "Asla karım ve çocuğumu bırakıp bırak yurt dışını, yurt içine bile iş yemeğine gitmem!"diyen insan 1 aylık iş seyahatine gitmişti! Artık dayanamadım , hastanenin içi, geçtiğim koridorlar çok uzun geldi, boğdu beni. İlk bulduğum sandalyeye oturdum ve hıçkırarak ağlamaya başladım(!) Yüzümü , ellerimin arasına aldım
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümü Beklerken; AŞK
General FictionArya. Tanınan, zengin bir ailenin tek varisi , mutlu ama eksik bir kız. Edis . Dedesinin ölümünden sonra yanlış da olsa prensipler edinen , kendini bir anda ona bağımlı bir kızın yanında bulan , varlıklı bir ailenin tek varisi , her şeye rağmen eksi...