"Bak hyung, doğruyu söylemek gerekirse Seonghwa'yı bende anlamıyorum"
San'ın söylediği şeyle bütün dikkatimi ona vermiştim. Devam etmesi için sustum.
"Seonghwa, zor bir çocukluk geçirdi... Ne kadar yakın olsakta bir o kadar uzaktık. Biz eğlenip gülerken, o hep içine attı acısını. Ve senin yapabileceğin şey onu sorgulamaksızın yanında olmak"
Başımı sallarken gözlerim konuşan Wooyoung'a döndü
"Geçen, Seonghwa'nın bir şeyler anlattığını söylüyordun... Ne anlattı?"
***
Kafeden çıkınca sahil yolunda yürümeye başlamıştık. İkimizde konuşmuyorduk. Seonghwa'nın neden bir anda böyle soğuk yaptığını anlamaya çalışıyordum. Yaklaşık on dakika önce gülüşerek sohbet ettiğim adam şimdi o anlar hiç yaşanmamış gibi davranıyordu.
Garip
"Hong..."
Seonghwa'ya döndüğümde yanımda görememiştim. Biraz daha arkama baktığımda, durmuş sahile bakıyordu. Yanına yürüdüm tekrar.
"Sana anlatmak istediğim şeyler var"
"Tabi Seonghwa"
Başımı sallayarak hızla yanına yaklaştım.
"Bi çocuk vardı Hongjoong. Küçük bir oğlan çocuğu. O kadar sevimliydi ki küçükken. Annesi onu hep güzel sözlerle severdi. Babası onun bir prens olduğunu söylerdi. Bu çocuk, anne ve babasının onu bırakmayacağına o kadar inandırmış ki kendini, onlar ölünce boşluğa düşmüş.
Çocuğun en az anne-babası kadar sevdiği birisi varmış. Ailesi ölünce onun yanına yerleşmiş ama o çocuğun annesi hiç sevmemiş bizim oğlanı. Sevgisiz büyümüş bizimkisi, sevgi görmek için, kendini sevdirmek için uğraştığında kadın delirdiğini sanmış. Sonra genç çocuğu tek başına yurt dışına göndermişler.
Her şey düzelecek diye düşünürlerken çocuk daha kötü olmuş. Kişilik bozukluğu teşhisi koyulmuş. Anlayacağın iki kişiliği var, bir taraf hala korkak bir çocukken diğer tarafı hayata tutunmaya çalışan bir yetişkini oynuyor.
Hongjoong... hayatında böyle biri olsaydı... ona katlanıp yardım eder miydin?"
"Ta-tabi ki ederdim Seonghwa. Hayatımın tam merkezine koyar yanımdan asla ayrılmazdım. Benden sıkılsa bile peşinden giderdim"
"Eğer o çocukla tanışırsan ona iyi bak"
"Bakarım Hwa... ama kim o çocuk?"
"Hadi seni eve bırakayım. Daha sonra tekrarlarız bunu tamam?"
Peki deyip bana uzattığı koluna girdim. Eve kadar hiç konuşmadan yürümüştük. Kapının önüne geldiğimizde onu içeri davet etmek istemiştim
"Seonghwa... içeri gelmek ister-"
Sözümü kesen şey kollarının vücuduma sarılışını hissetmemdi.
"Teşekkür ederim. Seni biraz üzdüm belki de korkuttum ama bu gün güzeldi"
Bende kollarımı ona sararken cevapladım
"Önemi yok. Bende eğlendim bu gün... umarım yakınlaşmışızdır."
Susup sarılmaya devam ettiğinde cevabının olmusuz olduğunu düşünmüştüm ta ki boynumda ki sıcaklığın farkına varana kadar.
Dudaklarını hissettiğimde gözlerim sonuna kadar açıldı fakat ellerim istemsizce saçlarına doğru yol alırken şaşırmayı bırakıp gözlerimi kapadım.
"Se-seonghwa"
Titrek çıkan sesime kıkırdayıp yüzünü boynumdan gözlerime çevirdi
"Söyle güzelim"
Boş yapmayacaksın değil mi?
"İçeri geçmek ister misin?"
"Üzgünüm işlerim var... daha sonra olur mu?"
Başımı salladığımda yanağımı öpüp koşar adımlarla merdivenlerden inmişti. Kapının önünde öylece ne kadar kaldım bilmiyorum ama apartman kapısının kapanma sesini duyunca bende içeri geçtim. Sırtımı arkamdaki kapıya yasladım. Yüzümdeki aptal gülümsemeyle işaret parmaklarımı önümde birleştirdim
"Güzelin miyim gerçekten"
Mal amk
"Seonghwa'nın yanında yapsaydım rezil olurdum"
Olmazdın o seni seviyor
"Bak beni umutlandırma"
Naparsan yap ama git yemek ye
"Bok ye"
Ben senim aptal
"Kafana sıçım senin"
Lan gerizekalı kendine sövmede git işlerini hallet
"Sus beğ"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hot Chocolate [SEONGJOONG]
FanfictionSırları olan Seonghwa ve sıradan birisi olan Hongjoong. Aşırı derecede klişelik içerir Texting , Düz yazı