10|Hastalık ve Söz

14.2K 1.2K 963
                                    

Hava kararmıştı.

Saatin kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Sırtımı yasladığım ağacın gövdesindeyken yıldızlarla süslenmiş gökyüzünü izliyor, arada ağlamanın etkisiyle hala akan burnumu çekiyordum.

Üzerimde mont ya da beni sıcak tutacak herhangi bir şey yoktu. Tişörtümle duruyordum. Soğuk yüzünden kollarımı istemsizce birbirine sarmıştım ama buradan ayrılmaya niyetim yoktu. Saçlarımı uçuşturan rüzgara karşı burukça tebessüm ederek gözlerimi sımsıkı kapattım.

Gözümün önünde beliren görüntüler her seferinde değişiyordu.

Atlas'ı gördüm önce. Bana karşı gitgide soğuklaşan tavırları bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. 'Anne!' diye bağırıp kucağıma atlayan oğlumun, benden nasıl da soğuduğunu düşündükçe burnum sızladı.

Sonra, boşandığımız gün canlandı zihnimde. Doruk'un perişan olmuş haliyle bana bakan gözlerini, elimi tutup son kez 'Lütfen' diye ısrar edişini hatırladım. 'Sen gidersen, toparlanmam daha da imkansızlaşır Ekin. Lütfen aşkım. Lütfen.'

Yüzümde buruk bir tebessüm oluşurken başka bir anıya doğru zihnimin içinde bir yolculuğa çıktım. Bu sefer henüz Duru'ya sahip olmadığımız bir ana aitti. Doruk, Atlas ve ben film izliyorduk. Atlas, çoktan uyuyakalmıştı ve Doruk bir yandan filmi izlerken bir yandan saçlarımla oynuyor, arada başımı kendine çevirerek dudaklarıma öpücükler konduruyordu.

Bir sonraki durağım, yeni evlendiğimiz zamanlardandı. Doruk'la baş başa gideceğimiz ilk tatili organize ettiğimiz bir anın içindeydim. Heyecanlıydım, kıpır kıpırdım. Her şeyin özel olmasını istiyordum. Doruk tüm isteklerimi yüzünde tatlı bir gülümsemeyle dinliyor, nasıl istersem öyle bir tatil organize edeceğini söyleyerek bana sarılıyordu.

Biraz daha geçmişe gittim. Henüz küçücük birer çocuk olan Doruk ve Ekin'i ziyaret ediyordum şimdi. Büyük çocukların maç yaptığı sahaya dalan sarışın, kısa boylu çocuğun koşuşuna gülümsedim. Hem yaş, hem de yapı olarak büyük olan kumral çocuk ise zarar görmesinden korktuğu için onu sahanın içinden çıkartıyordu.

O zamanlar içimizde aşk diye adlandırdığımız duygular yoktu ama birbirimize çok saf bir sevgiyle bağlıydık. Arkadaşlığımız, hiç kimsenin bozamayacağı kadar güçlüydü. Ne benle oynamasını istemeyen annesi, ne de benim küçük bir velet olduğumu sayıklayan arkadaşlarını umursamazdık. Sadece buluşur, oynar, gezinir, tüm günü beraber geçirirdik.

Belki de hep böyle kalmalıydı.

Lise son sınıfa geldiğimde, beraber oturduğumuz ağacın altındayken onu pat diye öpmemeliydim. Doruk, beni memnuniyetle kabul etmek yerine kendinden ayırmalıydı. İkimizin de acemice yürütmeye çalıştığı öpücük bittiğinde bana sıkıca sarılıp 'Biliyorum, kafamız karışık ama bu duyguları yaşamayı beraber öğreneceğiz.' diye fısıldamak yerine, kalkıp gitmeliydi.

Belki de böyle olsaydı, her şey daha iyi olabilirdi.

Ben Doruk'u bir zamanlar en yakın arkadaşım olan, sonrasında da aşkıma karşılık alamadığım biri olarak hatırlardım. Biraz üzülürdüm, sonra geçerdi.

Belki de, annesi beni bir kenara çekip oğlundan uzak durmam için azarladığında, koşa koşa ona gitmek yerine evime gitmeli, bir daha da karşısına çıkmamalıydım.

Her gün beraber takıldığı çocuk bahçeye çıkmadığında endişelenirdi. Biraz üzülür, kırılırdı bana. Sonra unuturdu. Başka arkadaşlar edinirdi.

Belki de, arkadaşlarımla oyun oynadığım bir günde, mahallemize yeni taşınan o çocuğa 'Merhaba.' demeye hiç gitmemeliydim.

Hiç tanışmamış olsaydık eğer, birkaç gün boyunca neden gidip konuşmadığımı düşünüp kendime kızardım. Sonra arkadaşlarımla oynamaya dalar, hiç tanımadığım bu çocuğu unutur giderdim.

Sadece Sen • [bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin