2. BÖLÜM

86 13 11
                                    

Bir durgun sudayız, konuşsak da kuş uçmuyor içimizdeki ormandan.

- Şükrü Erbaş.

🍂

On Beş Aralık, 2023.

Yağan yağmur, günlerdir yerde kalın bir tabaka oluşturan karı silip süpürecek kadar şiddetliydi. Doğanın çeşitli hallerini, kendi iç dünyama benzetirdim ve sanırım benim içimde de buz tutmuş kısımları söküp atabilmek için bir yağmur seline ihtiyaç vardı.

Göğün en derinlerinde uçan kuşların bu mevsime nasıl dayandığını düşünüyordum. Fazla değillerdi ama az da sayılmazlardı.

"Kuşları seviyorsun." Başımı çevirip ne zaman geldiğini fark edemediğim yengeme baktım. Usulca yanıma oturup tıpkı benim gibi pencerenin ardından etrafı izlemeye koyuldu. "Uçabilsen ne yapardın?"

Bu soru, dudaklarımı istemsizce buruk bir şekilde kıvırmama yetti. Kuşları seviyordum, fakat daha önce hiç uçabilmeyi düşünmemiştim.

"Korkardım," diye fısıldadım, bir elimi çeneme dayayarak uçsuz bucaksız gökyüzünü izlemeyi sürdürürken.

"Düşmekten mi korkardın?" Büyük bir nefes aldım. Bakışlarımı ona çevirdiğimde, anında bu soruyu sorduğuna pişman olmuştu.

"Ben zaten düşüşlerin her halini gördüm." Bunu söylerken bile gülümseyecek gücü kendimde bulabiliyordum. İçinde olduğum durumun ciddiyetini onlara yansıtmak yerine, sanki yaşananlar canımı acıtmıyormuş gibi profesyonel davranabilmeyi öğrenmiştim.

"Öyleyse?" Anlaşılan yengem, benden tatmin olabileceği bir cevabı alana kadar bu sohbeti sürdürecekti. Omuzlarımı düşürüp ona istediğini verdim.

"Sadece uçmanın çok iyi hissettirmesinden ve sonra her şeyi gözardı ederek buralardan uzaklara gitmekten korkardım." Bu tam anlamıyla samimi bir açıklamaydı. Daha önce tadını almadığım bir şeyin güzelliğine alışmaktan söz etmek, kulağa çılgınca gelebilirdi. Gitmenin ne demek olduğunu bilmiyordum, ama kalıp kendi doğrularına karşı mecburi bir savaş içinde olmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordum.

"Bir hafta önce Araz'a zarar vermeye kalkarak bunu yapmadın mı zaten?" Bu sözlerinin üzerine bir kez daha gözlerinin içine baktım. O gözlerde, bunları söylediği için bir pişmanlık kırıntısı aradım, boşuna bir çabaydı.

Neden bunu yaptığımı bildiği hâlde yüzüme vurmasını kabul edemiyordum. Fakat ona kızamazdım. Benim için tedirgin olmakta haklıydı. Dediği gibi bir hafta önce öfkeme yenik düşseydim, çektiğim silahla Araz'ı öldürerek hapsi boylardım ve bu hem dayım, hem de yengem için büyük bir yıkım olurdu.

"O zaman, ardımda kalacak olanların bensiz de bir yaşam sürdüreceğini biliyordum." Tüm duygusuzluğumu gözler önüne sermeyi tercih ederek, beni kırmadığını biraz da bakışlarımla belli etmeye çalıştım.

Kırılmıştım ve yengemin bunu bilmesine gerek yoktu.

"Şimdi neden ardında kalanların sensiz yaşayamayacağını düşünüyorsun?" Kalkıp gitmemek için zor duruyordum. Bunları kötü niyetle yapmadığını, bilhassa beni anlamaya çalıştığını biliyordum. Günlerdir odamdan çıkmadığım için birileriyle konuşmaya ihtiyacım olduğunu düşünmüş olmalıydı. Oysa buna ihtiyacım olmadığını umursamazca dizlerimi karnıma doğru çekip kollarımı etrafına sararak anlatmaya çalıştım. Israrla yüzüme baktığını hissediyordum ve son kez açıklama yaptım.

"Şimdi sırtımı dönüp gidemeyecek sebeplerim var." Bakışlarımı yeniden pencereden dışarı çevirdim. Bu benim için konuşmanın bittiği anlamına geliyordu. Sonunda anlayışlı tavrı gün yüzüne çıkmış gibi beni yalnız bıraktı.

KAYIP YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin