Bilme, tanıma beni. Merdivenleri üçer beşer çıkmanın sevinci yok içimde.
- Birhan Keskin.
🍂
Şu sıralar bana her şey bir girdabı andırıyordu. Ali'nin bulaştığı bela, basit bir kavga değildi. Hiç büyümediğine inandığım kardeşim, bir gece yarısı elini kana bulamıştı. Kendimi onu korumak için o kadar kaybetmiştim ki, ölen kişiyi zerre düşünmüyordum. Bu bencillikti, biraz da vicdansızlık! Düşündüğüm kadar iyi biri olmadığımı, günlerdir sadece yaşananları unutmaya çalışan hafızam sayesinde anladım. Kaçarak bu azaptan kurtulamazdım. Tüm sorularımı gün yüzüne çıkararak Ali'nin neden öyle bir şeyi yaptığını bile sormamıştım.
Bunların dışında gözü kapalı bir hâlde Araz'a güvenmek gibi bir deliliği de yapmıştım. Kuşkularım artık hiç de yersiz değildi. Onu durdurmanın bir yolunu bulmalıydım. Başta ciddiye almadığım, hatta çoğunlukla alayla yaklaştığım Araz, son zamanlarda hayatıma dahil olmanın sınırlarını oldukça zorluyordu. Tabii bunun en büyük sebeplerinden biri, Ali'nin yaptığı ve onun eline verdiği koz olmuştu.
Okulun kütüphanesinde oturmuş, nasıl bir yol izleyeceğimi düşünüyordum. Önümde duran kitabın aynı paragrafını defalarca kez okusam da anlama kabiliyetimi kaybetmiş gibiydim.
Düşünceler kafanıza üşüşmeyi sürdürücektir, ama onları bir kenara itmeye çalışın. İki seçeneğiniz var: Ya zihninizi denetleyeceksiniz ya da zihninizin sizi denetlemesine izin vereceksiniz.
Aynı satırları bir kez daha okudum ama yine değişen bir şey olmadı. Eskiden gün içinde kalın bir kitabı bitirebiliyorken, şimdilerde tek paragrafı bile kavrayamamak, sanırım düşüncelerimin ne kadar ağırlaştığının en büyük kanıtıydı. Üstelik burada anlatılmak istenen durumun pek de anlaşılmaz olduğunu düşünmüyordum. Son zamanlarda böyleydim işte, aklımda düşünceler cirit atarken, en basit şeye bile odaklanamıyor, çoğu zaman olduğum yeri sorgulamaktan önüme bakamıyordum. Mesela yıllar önce asla edebiyat öğretmeni olmak istemediğimi söylemiştim. Oysa şimdi bu okulda istemediğimi söylediğim mesleği yapıyordum, hem de sadece dayım istediği için...
Buna çok da üzülmememin sebebi, Nevin'le aynı okula atanmamızın rahatlığıydı. Yıllar bizi birbirimizden koparmış olmasa da eskisi kadar bir araya getirmiyordu. Semih, bir spor salonu açarak her zaman daha fazla gelişmenin fırsatını kolluyordu. Oğuz, okulun ardından hiçbir şey yapamayınca büyük bir markette kasiyerlik yapmaya başlamıştı. Soner'e gelince de Büşra'yla ortak olmuş ve sevgili olanların bayılarak gideceği şirin bir kafe açmışlardı. Arkadaşlarımı düşünmek bile yüzümün gülümsemesine sebep oluyordu.
Elimde döndürüp durduğum kalemi, saçlarımı toplamak için kullandığımda, karşımda duran sandalye ansızın çekildi. "Yok artık," diyerek şaşkınlığımı gizleme ihtiyacı hissetmedim. Verdiğim tepki yüzünden birkaç öğrencinin bakışı bu tarafa dönmüştü. Sakince işlerine dönmelerini bekledim. Kapının önünde ya da sokakta yolumu kesmesine alışmıştım fakat ilk kez okula girecek cüreti kendinde buluyordu.
"Ben de seni gördüğüme sevindim." Yüzünde yapmacık bir gülüş yer edinirken masada duran kitabın arasına parmağını koyup kitabın ismine bakmak için kapağını kapattı. Kaldığım yeri kaybetmemek için girdiği çabayı görünce neredeyse ağlayacaktım!
"Yılbaşı gecesi büyük bir sergi var. Bizimkiler orada olacak ve sen de benimle geleceksin." Kitabı gerisin geri önüme bırakırken birbiri ardına yaptığı emrivakiyi anlamaya çalıştım. Onun arkadaş çevresiyle istemeyerek de olsa görüşüyordum. Tek birinden bile hoşlanmadığımı bildiği hâlde beni onlarla bir araya getirme durumuna artık son vermeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ
ChickLitO gece bir cinayet işlendi ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Nida Yıldırımlar; kardeşi için kendisini feda eden, hayatın sürprizlerle dolu tarafıyla henüz tanışmayan bir kadın... Araz Kızıltan; durmadan isteyen, elde edemedikçe çıldıran, r...