16. BÖLÜM

37 3 1
                                    

Geçmişin izleri, geleceğin yollarını çizer.

🍂

Altı yıl önce

Gökyüzü yine karanlığa bürünmüştü. Eylül ayının son günlerinde, hava hâlâ sıcaklığını korurken, karanlık erkenden çöküyordu. Söz konusu İzmir olunca, bu sıcaklar Kasım'a kadar devam ederdi.

Oturduğu ağacın dibinde, bacaklarının arasına sıkıştırdığı telefonu, kimseler görmesin diye gizliyordu. Ona telefonu, başkalarıyla görüşmeyi ve dakikalarca odasından uzak kalmayı bile yasaklamışlardı. Diğer hastalara göre şartları daha ağırdı. Bunun tek sorumlusu ise babasıydı. Onun bir sözüne dahi karşı gelebilecek birini tanımıyordu.

Yine de bazen bahçeye çıkmasına izin veriliyordu. Öyle bir anın içindeyken, elindeki aletin yan tuşuna uzunca bir süre basıp açılmasını bekledi. Günler önce Erhan sayesinde en azından telefonuna ulaşabilmişti ve girmek için ancak vakit bulabiliyordu.

Telefon açıldığı gibi hemen interneti açtı. Gelen bildirimlere göz attıkça, arkadaşları tarafından ne kadar önemsendiğini gördü. İzgi, Doğan, Bengü ve Fikret onlarca mesaj atmıştı. Onların içinde tüm olanlardan sadece Erhan haberdardı. Hiçbirinin mesajına yanıt vermeden, sadece Erhan'a bilinmesi gereken durumları, arkadaşlarıyla paylaşması konusunda bir mesaj attı.

Ardından annesini aramayı düşündü, ama bu fikirden hemen vazgeçti. Yakalanma ihtimali varken, bu durumu riske atamazdı. Telefonu yeniden kapatarak cebine attı. Birilerinin görecek olmasını umursamadan çıkardığı sigarayı dudaklarının arasına sıkıştırarak ucunu ateşledi. Bahçenin en karanlık köşesine geçtiği için dikkat çekmeden ihtiyacını karşılamayı umuyordu.

İçindeki boşluk duygusu, yine karşı konulamayacak bir zamanda ortaya çıkmıştı. Günler aynı rutini katiyen bozmadan devam ediyor, dışarıda akan zamanın içinden koparılarak bir hapishanede mahkûm olduğunu hissediyordu. İstese buradan kaçabilirdi. Fakat bunun tüm ceremesini çekecek kişinin annesi olduğunu biliyordu. Kendisi bir hastanede esir olmuşken, annesinin iki şeye esir olduğunu biliyordu. Bunlardan biri tekerlekli sandalyeydi, diğeri ise Kaya Kızıltan!

Buraya iyileşmek için gelmişti. Oysa bunun için kılını bile kıpırdattığı söylenemezdi. Hasta olduğunu inkâr etmiyor, takıntılar içinde boğulduğunu biliyordu. Fakat iyi olmak gibi bir gayesi yoktu. Babası tarafından bu hâle gelmişken, şifayı başkalarında aramak saçma geliyordu.

Yeryüzünde bu kadar korkunç insan olduğu sürece, birileri hep hasta olacak, suçlanacak ve dışlanacaktı. Üstelik tüm bunların sebebi, sadece onlar gibi olmayı tercih etmediğinden başına geliyordu.

KAYIP YILDIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin