Şimdi senin o durgun ve her şeyden çekilmiş halini, bir yaşam tembelliği zannediyorlar.
🍂
Yusuf Atılgan, Aylak Adam kitabında, 'Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?' diye sorarken, bunu okuyan birçok insan gibi bende kendimi aynı cümlelerin hedefinde buluyordum.
Kendime göre kalabalık bir arkadaş grubum, çekirdek ailem, değerli öğrencilerim vardı ve ben bunlarla yetinmeyi bilen biriydim. Onların arasındayken kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmemiştim. Fakat şu sıralar özellikle yalnızlaşmayı, herkesten soyutlanmayı istiyordum. Ben bunu istemeye devam ederken, hayat inatlaşmayı tercih ediyor ve beni kendimle baş başa bırakmamak konusunda diretiyordu.
Üstelik şimdi yapmak üzere olduğum şey, belki de işleri daha çıkılmaz hâle getirecekti. Kahvaltının ardından evden ayrılırken, yengeme yalan söylemek zorunda kalarak arkadaşlarımla buluşacağımı söylemiştim. Yaklaşık beş dakikadır önünde durduğum gri ev, dışarıdan bile oldukça bakımsız görünüyordu. Bekleme işine bir son verip kapıyı iki kez tıkladıktan sonra karşılaşacağım manzarayı bekledim. Kısa bir sürenin ardından aralanan kapının önünde bulunan kadın, somurtkan yüzüyle bana bakıyordu.
"Kimsiniz?" Baştan aşağı bedenimi süzerken, kuşku dolu bakışları hiç değişmedi.
"Ben, kadınlara yardım eden bir dernek adına sizinle tanışmaya geldim." Kendimi dolandırıcı gibi hissediyorken, sesimde yalan söylediğime dair bir etki yaratmamak için çabalıyordum.
"Durumumuzdan nasıl haberiniz oldu?" Ensesinde bağladığı saçlarının bir tutamı yüzüne düştüğünde, elini kaldırıp kulağının arkasına koydu.
"Komşular." Biraz daha sorgulanırsam, dikkat çekeceğimi bildiğim için olabildiğince kısa cevaplar vermeye çalışıyordum.
"Buyurun, içeriye geçin lütfen." Aralık kapıyı sonuna kadar açıp beni davet ettiğinde, gülümseyerek eşikten geçip ayakkabılarımı çıkardım ve önüme bırakılan terlikleri giydim.
Salona geçtiğimizde, sobadan yayılan sıcaklık kendini hemen hissettirmişti. Küçük salonda dikkatimi çeken ilk şey, örtülerle her yeri kapatılmış eski bir koltuk, her yere sıkıştırılmış eşyalar, en az koltuk kadar eski olan masanın üzerine yerleştirilmiş olan tüplü televizyon ve halının üzerinde dağınık bir şekilde duran kırık dökük oyuncaklar olmuştu.
Koltuğun bir ucuna ben otururken, diğer ucuna da kadın oturdu. "Adım, Nida." diyerek kendimi tanıttım.
"Ben de Efsun." Sobanın üzerinde fokurdayan gül desenli çaydanlıktan bir bardak çay doldurduktan sonra önüme koyduğu sehpaya bıraktı.
Bu sırada elimde olmadan kadını süzmeye başladım. Kemikleri sayılacak derecede zayıf, kahverengi saçlarının arasına serpiştirilmiş gibi görünen beyaz tutamlar, ince bir burun ve aynı şekilde ince dudaklar, üzerine epey büyük gelen siyah kazağıyla kırk yaşında olduğunu tahmin ettiğim bir kadındı.
"Eşiniz öldü-"
"Öldürüldü." Sözümü keserek kendisi için geçerli cevabı verdi. "İki çocukla kalakaldım." Gözlerinde biriken yaşları hızla silerken açıklamasını sürdürdü. "Oğlan ikinci sınıfa gidiyor, kızım ise daha üç yaşında olduğu için onu kimselere bırakıp çalışmaya gidemiyorum. Bulduğum birkaç iş vardı ama yanımda kızımın da olacağını öğrenince hiçbir yer işe almadı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP YILDIZ
Chick-LitO gece bir cinayet işlendi ve bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Nida Yıldırımlar; kardeşi için kendisini feda eden, hayatın sürprizlerle dolu tarafıyla henüz tanışmayan bir kadın... Araz Kızıltan; durmadan isteyen, elde edemedikçe çıldıran, r...