27.06.2022 - mezuniyet gecesi
Kaşlarımı çatarak Fırat Amca'ya döndüm. Sıkıntılı bir sesle oldukça garip gelen tavırlarını görmezden gelmeye çalışıp konuştum. "Şu an bunun için çok uygun bir zaman değil sanki? Arap'ı hastaneye götürüp, Zeyno'nun yanında olmalıyım."
Fırat Amca sözlerimi dinleyip alayla güldü. "Kızıma çok aşıksın değil mi Çağrı? Tıpkı bir zamanlar benim de senin annene aşık olduğum gibi."
Söyledikleriyle şaşkın bakışlarla ona bakarken o ise yüzündeki eğreti tebessümle konuşmaya devam etti. "Baban aramıza girmeseydi, sen olmasaydın Nesrin'le o kadar mutlu olacaktık ki! Ama her şeyi mahveden sizken, kötü adam ben oldum!"
"Fırat Amca, bunları konuşmanın ne yeri ne zamanı." dedim sinirlenmeye başlayarak. Duru ölmüştü, Arap kriz geçirmişti ve Zeyno'nun ne durumda olduğunu bile bilmiyordum. Beni anlamasını umarak ona bir adım attığımda kolumdan sıkıca tutarak haykırdı. "Diğer herkes gibi sen de anlamıyorsun beni. Ama seni bir konuda uyarmalıyım genç adam. Sevdiğim kadını babana kaptırmış olsam da kızımı asla sana bırakmayacağım!"
Adımları ileri giderken kolumu sıkıca tuttuğundan ben de geri geri yürümek zorunda kalıyordum. Uçuruma yaklaştığımızı fark ettiğimde kolumu tutan elini diğer elimle tutup "Sakin ol! Sana saygısızlık yapmak istemiyorum ama haddini aşıyorsun. Zeyno'yu hiç kimse benden ayıramaz!" dedim yüksek çıkan ses tonumla.
Ona bağırmama sinirlenmiş olacak ki yanağıma geçirdiği yumrukla beklemediğim bir hamle olduğundan yere yığılmıştım. Yere düştüğümde Duru'nun tokası ve Zeyno'nun kolyesi de cebimden düşmüştü. Elimi uzatıp onları alacağım sırada Fırat Amca ayağıyla elimin üstüne bastı. Acıyla inlerken ayağını çekti ve beni yakamdan tutmaya çalışırken kolunu sırtına yaslayıp diğer elimle yanağına sağlam bir yumruk geçirdim.
"Zeyno'yla benim arama hiç kimse giremez!"
Kısa sürede toparlanıp karşıma dikildiğinde bir adım geri gittim. Hissettiğim boşlukla tam olarak uçurumun kenarında olduğumuzu fark ettim. Hırçın dalgaların dövdüğü kıyı o kadar aşağıdaydı ki oraya tek parça ulaşmak imkansız gibiydi. Tam uçurumdan uzaklaşacakken Fırat Amca elini sertçe göğsüme bastırarak beni durdurdu.
"Ölüm bile mi?"
Karanlık ses tonu ve parlayan gözleriyle bana bu soruyu sorarken onun gerçekten hasta olduğunu fark ettim. "Ne saçmalıyorsun?" dedim hiddetle. Yüzündeki gülümseme büyürken "Hani Zeynoyla arana kimse giremezmiş ya, ölüm bile mi diyorum. Mesela seni buradan aşağı atsam, Zeyno seni unutup yeni bir hayata başlasa, senden kurtulsak..." dedi.
"Zeyno beni unutmaz!" dedim çaresizce. O an ölmekten çok Zeyno'nun beni unutma ihtimali canımı yakmıştı. Hatta bu ihtimalle gözlerimden yaşlar süzülürken beni daha da geriye ittirdi. Elimden bir şey gelmeyeceğini ve orada öleceğimi anlamıştım. Soğukkanlılığımı korumaya çalışarak "Bari Zeyno'yu son kez göreyim..." dediğimde kahkaha atmaya başladı. Yaşlı gözlerimle ona bakarken "Zeyno şu an katil olarak suçlanmakla meşgul Çağrıcığım. Yani onu göremezsin." dedi.
İleri atılmaya çalışıp sinirle konuştum. "Şerefsiz! Nasıl göz yumarsın buna!" İğrenç gülümsemesiyle bana bakarken konuştu. "Bir kızımı kurtarmak için diğerini harcamak zorunda kaldım. Bazen hayat böyledir, zamanla anlarsın." Sahte bir üzüntüyle devam etti. "Ah, o kadar uzun bir ömrünün olmayacağını unutmuşum." Sözlerinden hemen sonra beni tüm gücüyle itti. Aşağıya büyük bir hızla düşerken hayatım boyunca korktuğum yerin, derin suların, öleceğim yer olmasından ötürü gözümden bir damla yaş daha süzüldü. Fısıldayarak son sözlerimi söyledim. "Seni seviyorum Zeyno."