—yazardan
Önder; Deryaların evine gitmiş, çökmüş bir halde bulduğu Ali'yle karşılıklı oturuyordu. Duyduğu şeyleri sindirmesi kolay olmamıştı. Ali, kardeşi ve sevgilisinin ihanetine uğramıştı. Onlara güvenip yıllardır kardeşim dediği Zeyno'yu suçlamış, ona korkunç şeyler söylemişti. Üstelik birkaç haftada ortaya çıkan yeni detaylar, bu kadar zamandır asıl katilin elini kolunu sallaya sallaya gezdiğini işaret ediyordu.
Önder sıkıntıyla iç çektiğinde Derya'yla göz göze geldi. O hayat dolu kadından eser kalmamıştı. Bir zamanlar deli gibi aşık olduğu kadın; bir evladını kaybetmiş, diğer evlatları kavgalı yorgun bir anneydi şimdi. Hayat onları bambaşka yerlere savurmuştu. Gözlerini Derya'dan çekip konuşmaya başladı. "Bana Mavi ulaştı." dedi Ali'ye doğru.
"O kim hocam?" dedi Ali merakla. Önder bu duruma şaşırdı. Mavi, yıllardır antremanlarda Ali'yi izleyebilmek için Önder Hoca'dan izin alıp spor salonunun bir köşesinde gizlenen bir kızdı. Ali'ye olan sevgisini babası yerine koyduğu Önder Hocasına dahi anlatmıştı. Fakat Ali hiç mi farkına varamamıştı?
"Sizin dönemden bir öğrencim. Zeyno'yu ziyarete gitmiş ve evdekilerin tavırlarından şüphelenmiş. Ayrıca Zeyno'nun durumu gittikçe kötüye gidiyormuş." dedi Önder hüzünle.
Ali içinin cız ettiğini hissetti. Öyle mahçuptu ki kafasını yerden kaldıramadı bir süre. Yıllardır elinde Zeyno'dan nefret etmek için ve yaşadığı her şeyi hak ettiğini düşünmek için bir sebebi vardı. Oysa şimdi değiştirilen ifadeler, ortaya çıkan gerçekler Ali'nin yüreğinde yangın olmuş ve genç adamı küle çevirmişti.
""
Zeyno'dan
Odama dinleme cihazı koyan kişinin babam olduğu gerçeğiyle yüzleştiğimden beri nefes alamadığımı hissediyordum. Her şey öyle üst üste gelmişti ki... Çağrı haklıydı işte, ben kimseye güvenmemeliydim.
Bunu fark ettiğimi belli etmeyerek gündelik yaşantıma devam ediyormuş gibi yapıyordum. Annem birkaç kere solgun göründüğümü söylese de ona yorgun olduğumu söyleyip geçiştirmiştim. Kafamda çok büyük bir soru işareti vardı ve ben bunu düşündükçe deliriyordum.
Babam odamı dinliyorsa Çağrı'nın ziyaretime geldiğini de biliyordu. O zaman neden haberi yokmuş gibi davranıyordu?
Aklımdan geçen ihtimaller, cevapsız sorular ve felaket senaryoları beni mahvediyordu. Tükenmiştim.
Parçaları birleştirdiğimde bunca yıl aldığım ilaçlar, evden dışarı çıkmama izin verilmemesi ve babamın gereksiz asabi tavırlarının kızını korumak istemesinden çok farklı sebepleri olduğunu düşünüyordum.
Artık babamı samimi bulmuyordum ve ona güvenmiyordum. Bu yüzden çalışma odasına minik adımlar atarken yapacağım şeyden bir an bile pişman hissetmeyeceğimden emindim. İlla ki işime yarar bir şeyler bulacaktım.
Odasına girdiğim gibi çalışma masasına yöneldim. Bu odada illegal işlerini yürüttüğünden kayıt cihazı ya da kamera yoktu. Bu yüzden rahat bir şekilde hareket ediyordum.
Çekmecelerini karıştırdığımda işle alakalı dosyalar ve belgeler gördüm. Çalışma masası genelde bu gibi şeylerle doluydu. Hemen yanda duran küçük dolaba yöneldiğimde üst rafının kapağını açtım. Neredeyse bomboştu, hiçbir şey yoktu. Yavaşça hayal kırıklığına uğrarken alt rafın kapağını açtığımda karşılaştığım kasayla gülümsedim.
Fırat Sarı'nın tüm pislikleri bu kilitli kasada olmalıydı. Şifrenin ne olabileceğini düşünürken kapıdan gelen tıkırtılarla hareketlerim dondu. Bir süre sonra annemin ince sesini duymamla gözlerim doldu ve rahatladım. "1837" diyen annemle şifreyi girerken, annem de yanıma geldi. Ona baktığımda gözlerinin dolu dolu olduğunu gördüm. Neden diye soramıyordum ama hissediyordum. Babam annemin de canını yakmıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/337476811-288-k404484.jpg)