White And Black Swan

110 8 0
                                    

Güneşin daima havada ışıldar vaziyette olduğu diyardı burası. Bulutların daima beyaz olduğu, serin ırmakları ile yeşillenen dağların bulunduğu bir diyar... Kim buraya gelse manzarası ile herkesi kendine hayran bırakacak bir yerdi. Diyarda yaşayan halk ise daima güler yüzlü ve iyi niyetli olmaları ile bilinirdi. Herkese karşı daima iyi niyetlerini gösterirlerdi.

Bu diyarın içerisinde beyaz bir kale bulunuyordu. Pamuktan beyaz duvarlara, yüksek yüksek kulelere sahip olmasına rağmen göz alıcı özelliği ile bakanların tekrar bakmak isteyecekleri bir başyapıttı. Bu kalenin içerisinde bu diyarın başında bulunan dünyanın da görüp görebileceği en iyi kalpli kral ve kraliçesi yaşardı. Beyaz diyarın en güzel çiftiydi. Ülkeleri için yapabilecekleri her şeyleri yapardı.

Kral ve Kraliçenin uzun bir zaman sonra bir erkek evladı dünyaya geldi. Bu prens o kadar güzeldi ki. Prensi görmek için diğer diyarlardan bir sürü insan ziyarete gelmişti. Büyüdükçe daha çok güzelleşmiş, beyaz bir kuğu güzelliğine sahip olmuştu.

Prens Prem, ilk yaşlarından beri aşırı zeki ve saygılı bir prensti. Çoğu genç prenses onun etrafında dolaşır, onunla yakın olabilmek için can atarlardı.

Bir gün Prens Prem beyaz atı ile kaleden ayrıldığında rüzgârı delip geçercesine ilerlemekteydi. Uçsuz bucaksız bu diyarda kendisine ait hissettiği tek yere doğru gidiyordu. Atından inip dizginlerini düzgün bir ağaca bağladı. Şelalenin başında bir süre durup kayalara çarpan suyun sesini dinledi. Şelalenin gümbürtülü sesine kuşlar da eşlik etmeye başlamıştı. Beraber bir armoni oluşturduklarında zevkle gözlerini araladı.

Burasını çok severdi. Diyarının her köşesi bir hikâyeden fırlamış gibi görünse de Prem buraya ayrı bir ilgi duyardı. Şelalenin kenarında bir şeyler okumayı sever, arada resimlerine yer alan bu yeri güvenli alanı olarak belirlemişti.

Beyaz taşların üzerine oturup elindeki kitabı okumaya başladı. Annesinin –Kraliçenin- zoruyla aldığı Fransızca dersine bugün girmek istemiyordu. Ne de olsa her gün tekrarlarını yaptığı için geride değildi. Bazen durması gerektiğini hissettiği zamanlarda yaptığı her şeyi bırakır, Kaleden uzaklaşırdı.

Sayfanın sonuna geldiğinde üzerinde hissettiği karanlığa anlam veremedi. Beyaz Diyarda bulutlar hiçbir zaman böyle gri gözükmezdi çünkü. Başını kaldırıp bulutlara baktı. Sonrasında atının huzursuzluğunu fark ettiğinde kitabını kapatıp yanına gitti. 

"Ne oldu kızım. Sorun ne?"

Duyduğu çalı hışırtısı ile arkasına döndü. Koyu renk kıyafetleri, elleri arasındaki simsiyah atı ile öylece kendisine bakan bu kişi asla buraya ait değildi. Beyaz Diyarda siyahın yeri yoktu.

"Sen de kimsin?"

Prens Prem tereddüt ile konuştuğunda karşısındaki kişi şaşkınlıkla bakınıyordu. O da neden burada olduğundan emin değildi. Atını uzaklara sürmek istemiş sonunda bu ormana girmişti. Beyazların içinde kitap okuyan bu kişiyi gördüğünde merakına yenik düşmüştü.

Tamamen zıt iki kişi karşı karşıyaydı. Beyaz ve Siyah iki kuğu... 

White And Black SwanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin