2. 'Soğuk Bedenler'

130 6 6
                                    

O adam, hastanede anneme kan veren çocuktu.

Oydu, eminim. Hemde hiç olmadığım kadar. Çünkü bana bu iyiliği yapan kişiyi asla unutmazdım. Ne olursa olsun.

Gözleri şaşkınlıkla bana bakıyordu ki bende ondan farksız değildim. Ama gözlerinde yine o duyguyu gördüm, o günkü gibi baktı bana. Ve ben yine anlamadım o bakışı. Yine anlamaz gözler ile baktım ona.

Gözlerini benden hemen çekip etrafına baktı. O anda hızla bizimkilere saklanması için bir işaret verdim. Ama lanet olsun ki o yine görmüştü. Tekrar bana baktığında kaşları bu sefer çatıktı. Kafamı iki yana salladığımda etrafında ki adamlara baktı ve kaşlarını daha da çattı. O an anladım. O ele başlarıydı. O bütün bu şeyleri yapan başlarıydı. Ve o an üzüldüm. O günkü kadar masum olamadığı için üzüldüm. Ama kendime de üzüldüm çünkü bende o günkü kadar masum değildim. Hiç birimiz değildik ve bu kaderdi bizim kaderimizdi. Bize yazılan ve asla bozulamayacak saçma sapan bir kaderdi bizim yaşadıklarımız ve zorunda kaldıklarımız.

Hiç bir şeyi umursamadan kulağımdaki kulaklığa konuşmaya başladım. Bu konuşmayı hem örgüt hemde bizi yönlendiren kişi duyuyordu. "Ortalarında duran ele başları. Ona tek bir zarar gelirse siz sorumlusunuz" dedim ve başımla bir hareket yapmam ile tüm alanı silah sesleri doldurdu. Onlar silahlarını çıkarıp sıkmaya başladıklarında çoktan grubun yarısı gitmişti bile.

Hızla ortaya gidip oradan o adamı aldım. Aldım almasına ama ben onu alırken hiç bir zorluk çıkarmamış bana bakarak benimle birlikte gelmişti. Kulaklıktan bizimkilere söyleyerek onu arabaların olduğu yere getirmiştim.

Getirirken kulağımda hışırtı sesleri ile oraya odaklandım. Bizi yönlendiren kişi sesini bize asla belirtmiyordu. Bir maske takıyor ve ondan, sadece gerekli zamanlarda konuşuyordu sesini değiştirerek. "Ne yaptığını sanıyorsun? Sana karşı bir harekette bulunabilir her halükarda dikkat etmen gerekiyor. Bunu bilmiyor musun Gazel Karasel?" dedi. Kaşlarımı çattım ve "İşime değil, gereken koordinatlara karış. Ben ne yapmam gerektiğini gayet iyi biliyorum. Kimse bana işimi öğretmesin. Bir bildiğim var ki onu oradan çekip aldım." dedim ve tekrardan nefes alıp konuşmaya başladım. "Halletmen gereken bir şey kalmadı. Ulaşmana gerek yok." deyip kulağımdaki kulaklığı kapattım. Bunun için azar işitebilirdim ama şuan karşımda ki çocuğa odaklanmam gerekiyordu.

Arabaya yaslanmış beni izliyordu. Ona döner dönmez yüzüne bir yumruk atmış bulunmuştum. "Ya sen bunu nasıl yaparsın ya, aklım almıyor nasıl böyle bir işe girişirsin." dedim kısık bir sesle. Yüzünü kaldırıp bana baktı. Evet belki sadece hayatımda bir kez gördüğüm birisi için fazla büyük bir tepki veriyor olabilirim ama o gün ben onun gözlerinde görmüştüm o masumluğu. Böyle bir şey yapmayacağını, yapamayacağını anlamıştım. Birisi karşıma geçip dese ki o gün gördüğün çocuk, bugün böyle bir işe kalkışmış. Hayatta inanmam, üzerine de laf söylerim.

"Yaptım. Evet böyle bir salaklık yaptım. Kahretsin ki yaptım. Ama neden? Gel sor bakalım bana neden. Ya ben çok mu istiyorum bunu yapmayı. Çok mu istiyorum millete madde satmayı. Zorunda kalıyorum tamam mı. Bunu en iyi sen anlarsın a-" demişti ki bir anda sustu. Sanki elektrik çarpmış gibi irkildi. Ona doğru bir adım atıp "Ne oldu iyi misin?" dedim endişeyle. Ona doğru atmış olduğum adımla bir adım geri çekildi ve yutkunarak "İyiyim, teşekkürler" dedi nefes nefese.

Kaşlarımı çatarak "Emin misin?" dedim. Kafasını sallayarak beni onayladıktan sonra "Adamları öldürüp gemiye bindirin, sonrada gemiyi patlatın. Ortada tek iz kül olmuş bir gemi olsun" dedi kaşlarımı kaldırıp "Bunu bana mı söylüyorsun" dedim. Alayla bana bakıp "Burada senden başka kimse olmadığına göre." dedi. Kulaklarına bakarken "Kulaklık olmadığını nereden bilebilirim ki"dedim. Bana dikkatle bakıp "Şu an bakıyorsun ya" dedi. Ona bakıp "Sen ne kadar akıllısın ya" dedim alayla. Sonra ciddileşerek "Adamlarının ölmesine neden müsaade ettin" dedim tekrardan sert halime bürünerek.

İsimsiz *ASKIYA ALINMIŞTIR*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin