"Hayır, hayır, hayır. Agah ne olur, ne olur aç gözlerini hadi." dedim hala ağlarken. Silah sesleri azalmıştı. Ufuk hızla yanıma geldi. Bu gibi durumlarda doktor haline geri dönüyordu. Ufuk bu örgüte katılmadan önce doktorluk okuyordu. Her ne kadar bu gruba girmemesini, bu örgütün onun hayatını tümden değiştireceğini söylesem bile o çoktan kararını vermişti.
Elini Agah'ın boynuna koydu ve bir kaç saniye sonra, "Nabzı gittikçe yavaşlıyor. Çok kan kaybetmiş olmalı." dedi ve onu kaldırmaya çalıştı. Bir omzuna ben diğer omzuna da Ufuk girdiğinde hızla eve gittik. Kapıdan girdiğimiz an yan odaya geçtik. Burası yaralıları iyileştirmek için kullandığımız odaydı.
Ufuk Agah'ı hızla yüz üstü sedyeye yatırdı ve üzerindeki tşörtün sırt kısmını yanında ki makas ile kesti. İlk baş silip kurşunu çıkardı. Sonrada temizleyip dikişi attı. "Ufuk iyi olacak mı?" dedim gözlerimden yaşlar akarken. Bana şaşkınlıkla bakıp yutkundu. "Merak etme iyi olacak. Bir kaç saate uyanır" dedi gülümseyerek ve ardından üzerini değişmek için çıktı.
Yanına gidip kenarda duran sandalyeyi çektim ve oturup uyanmasını bekledim. "Ne olur. Yıllar sonra böyle bir duyguyu hissetmişken bırakma beni" dedim kısık bir sesle. Dışarıda, kapının önünde duran Arden'e seslendim. "Çetinin oğlu kaçtı mı?" dedim. Başını yavaşça salladığında "Bir saat içinde yerini bulmazsanız kötü olur" dedim. Başını sallayıp hızla odadan çıktı. Derin bir nefes alıp başımı Agahın omzuna yasladım ve karanlığa teslim oldum.
O benden gitmemeliydi. Çünkü eğer o benden giderse, ben bu sefer daha da yalnız hissedecektim. O gün olduğu gibi.
Gözlerimi kapattım ve düşünmemeye çalıştım. İmkansızdı. Bu yüzden yine hatırladım o günü.
Yine elimdeydi o fotoğraf. Ve yine ağlıyordum ben. Yanımda duran patikleri elime aldım. Burnuma getirip kokusunu yavaşça içime çektim. Göz yaşım patiklere damladığında hızla uzaklaştırdım onu kendimden.
Çünkü eğer kokusunun yerine benim göz yaşlarım gelirse, elimdeki tek onun ile alakalı olan şeyi de kaybetmiş olurdum.
Ve ben kardeşimin kokusunu kaybetmek istemiyordum.
Kafamı kaldırıp, tekrardan baktım fotoğrafa. İkimiz yan yanaydık. Ben ona sarılıyordum o ise gülüyordu. O zaman bile benim canımın yarısıydı o. Her ne kadar aramızda bir yaş olsa bile benim ikizim gibiydi. Bir elmanın iki yarısı derler ya, hah işte öyle bir şeydi benimki si.
Dudaklarımda oluşan hafif tebessüm bile onun sayesindeydi. Çünkü bu aralar sadece onun için gülüyordum. Biliyorum yanımda olsaydı eğer, şuan asla ağlamama izin vermezdi. Çünkü severdi o beni.
Kafamı geriye atıp göz yaşlarımı geri göndermeye çalıştım ama imkansızdı. Eğer o şuan yanımda olsaydı, belki imkansızı başarabilirdim. Ama o şuan benim yanımda değildi. Geçmiş on beş sene gibi.
Hepsi o lanet adamın yüzündendi. Aldı kardeşimi benden. Benim canımın yarısı da onunla birlikte gitti. Bilmiyorum. Şu lanet olası hayatta kardeşim nerede, ne yapıyor bilmiyorum. Hatta belki şuan acı çekiyor. Çünkü hissediyorum. Kalbimin yarısından fazlası her gün acı çekiyor. Her gün, aralıksız haykırıyor bana. 'Neredesin' diye ama ben ne yapacağımı bilmeden oturuyorum burada. Daha doğrusu hapis hayatımı yaşıyorum.
Eğer kardeşimi bir gün bulursam ve bana 'Sen neden gelmedin' 'Bunca zamandır neredeydin' derse nasıl söylerdim ki ona, benim yıllarca acı çektiğimi, yıllarca ona bağırarak beni bırakması için yalvardığımı, onca yaptığına sustuğumu, susturduğunu, tehdit ettiğini.. Seni bana karşı kullandığını. Nasıl söylerdim. Nasıl söyleyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz *ASKIYA ALINMIŞTIR*
ActionYakın zamanda askıdan kaldıracağım. Kısa bir ara verdim. ----- Bir insan ne kadar duygusuz veya ne kadar sert olabilir ki? Veya nasıl kendini unutabilecek kadar kendini önemsemeyecek kadar hayatını sadece sevdiklerine adamış olabilir ki? Bunu yaş...